İslam İnkılabı Rehberi Bürosu Resmi Sitesi

İslam İnkılabı Rehberi'nin İran'lı gençlere önemli mesajı

İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei İran İslam inkılabının 40. zafer yıldönümü dolaysıyla İranlı gençlere hitap etti.

İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei İslam inkılabının 40. zafer yıldönümü dolaysıyla İranlı gençlere hitaben önemli bir bildiri yayımladı.

Ayetullah Hamanei bildirinin başında İran milletine İslam inkılabının 40. zafer yıldönümü yürüyüşlerine katılmaları ve düşmanlara ezici mesaj vermelerinden dolayı teşekkür etti.

Ayetullah Hameni bildirinin devamında son kırk yılda katedilen onurlu yolun özelliklerini ve İslam inkılabının getirilerini beyan ederek geleceğe doğru umutlu ve gerçekçi bakışta gençlerin ülkülere doğru ikinci büyük adımın atılmasında eşsiz rol ifa edeceklerine inandığını belirterek bu büyük cihadın elzemlerini 7 temel başlığın altında beyan etti.

 

İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei’nin yayımladığı bildirinin metni şöyle:

 

Bismillahirrahmanirrahim

 

الحمدللّه ربّ العالمین و الصّلاة و السّلام علی سیّدنا محمّد و آله‌ الطّاهرین و صحبه المنتجبین و من تبعهم باحسان الی یوم الدّین

 

Zulüm altında inleyen milletlerin arasında az sayıda millet inkılap etmek üzere himmet eder; ve ayaklanan ve inkılap eden milletlerin arasında da  işi sonuna kadar ulaştıran ve hükümetleri değiştirmekten başka inkılapçı ülküleri koruyabilen millet sayısı da az olmuştur.

Ancak yeni çağın en büyük ve en halkçı inkılabı olan İran milletinin muhteşem inkılabı, ülkülerine ihanet etmeksizin onurlu bir kırk yılı geriden bırakan ve karşılarında direnmenin mümkün gözükmeyen tüm vesveselere karşı direnerek kendi kerametini ve şiarlarının asaletini koruyan ve şimdi kendini yetiştirmenin ve toplumu oluşturmanın ve medeniyet yaratmanın ikinci merhalesine gelen tek inkılaptır. Bu milletin yüreğimin derinlerinden, bu inkılabı başlatan ve sürdüren kuşağa ve şimdi büyük ve evrensel ikinci kırk yıla giren kuşağa selam olsun.

Dünya maddiyatçı Doğu ve Batı arasında paylaşıldığı ve hiç kimse büyük bir dinî hareketin olabileceğini aklından geçirmediği o günlerde İran İslam inkılabı tüm gücü ve ihtişamı ile meydana ayak bastı; çerçeveleri kırdı, kalıplaşmış düşüncelerin eskidiğini tüm dünyaya gösterdi; din ve dünyayı bir arada gündeme getirdi ve yeni bir çağın başladığını ilan etti. Sapkınlık ve zulüm elebaşılarının bu duruma tepki vermeleri doğaldı, ancak bu tepki başarısız kaldı. Sağcı ve solcu modernite bu yeni ve farklı sesi duymamazlıktan gelmekten bu sesi türlü çabalarla susturmaya kadar ellerinden geleni yaparak aslında kesin ecellerine daha da yaklaşmış oldular. Şimdi inkılabın zafer yıldönümlerinin kırkı ve Şafak’ta On Gün kutlamalarının kırkıncısı yapıldığı bir sırada, iki düşmanlık odağından biri yok olmuş ve diğeri de yakında yok olacağını haber veren sorunlarla boğuşmaktadır. Ve İslam inkılabı tüm şiarlarına bağlı kalarak halâ ilerlemeye devam ediyor.

Her şey için verimlilik süresi ve son tüketme tarihi tasavvur etmek mümkün, ancak bu dinî inkılabın evrensel şiarları bu kaideden müstesnadır. Bu şiarlar asla faydasız olmayacaktır, zira beşerin fıtratı tüm asırlarda bu şiarlarla yoğrulmuştur. Özgürlük, ahlak, maneviyat, adalet, istiklal, izzet, akılcılık, kardeşlik, hiç biri, bir dönem parlayacak ve bir başka dönem sönmeye yüz tutacak sadece bir kuşağa veya bir topluma özel değildir. Hiç bir zaman bu mübarek ufuklardan soğuyan hiç bir milleti tasavvur bile edemezsiniz. Nitekim ne zaman bir soğuma söz konusu olmuşsa, bu durum yetkililerin bu değerleri gerçekleştirme çabaları veya onlara bağlı kalmalarından değil, asıl dinî değerlere yüz çevirmeleri yüzünden olmuştur.

İslam inkılabı diri ve iradeli bir fenomen olarak her daim hatalarını düzeltmek üzere gereken esnekliğe ve hazırlığa sahiptir; ancak bu inkılap asla değişmez ve pasif olamaz. İslam inkılabı eleştirilere olumlu tepki verir ve bunu ilahi nimet ve pratiğe dökülmeyen sırf söz sahiplerine bir uyarı niteler, ancak hiç bir bahaneye göre, hamd olsun halkının dini inanç ve imanı ile bütünleşen değerlerinden uzaklaşmaz.

İslam inkılabı İslami nizamı inşa ettikten sonra durgunluğa ve pasifliğe kapılmadı ve kapılmaz da ve inkılapçı coşku ile siyasi ve sosyal düzen arasında bir tezat ve uyumsuzluk görmez, bilakis inkılapçı nizam tezini sonsuza dek savunur.

İslam Cumhuriyeti gerici ve yeni fenomenlere ve gelişmelere karşı algılama ve idrak gücünden yoksun değildir, ancak aynı zamanda ilkelerine şiddetle bağlı ve rakipleri ve düşmanları ile aralarındaki sınırlara kaşı da şiddetle hassas ve duyarlıdır. İslam Cumhuriyeti temel çizgileri hakkında asla müsamahakarlık etmez ve neden kalması ve nasıl kalması gerektiğini önemser. Kuşkusuz olmazsa olmazlarla gerçeklerin arasındaki mesafe her daim ülkücü vicdanları rahatsız etmiş ve edecektir. Fakat bu mesafe, katedilebilecek bir mesafedir ve son kırk yılda birçok kez bu mesafe katledilmiştir ve kuşkusuz gelecekte de mümin, bilge ve saikli genç kuşakla beraber daha güçlü bir şekilde katedilecektir.

İran milletinin gerçekleştirdiği İslam inkılabı güçlü, ama aynı zamanda mihriban ve hoşgörülü ve hatta mazlum olmuştur. Bu inkılap hiç bir zaman birçok kıyamın ve hareketin utanç kaynağı olan aşırılığa ve sapmalara yönelmemiştir. Bu inkılap hiç bir durumda, hatta Amerika ve Saddam’a karşı ilk mermiyi sıkmamış ve tüm durumlarda düşman saldırıya geçtikten sonra kendini savunmuş ve tabi karşı darbeyi en güçlü biçimde indirmiştir. Bu inkılap ta baştan bugüne dek ne acımasız ve kan akıtıcı, ne de pasif ve tereddütte olmuştur. Bu inkılap açık ve cesur bir şekilde zorbalara ve zorbalık yapanlara karşı dik durmuş ve mazlumları ve mustazafları savunmuştur. İslam inkılabının bu mertçe duruşu ve inkılapçı mertliği, sadakat ve iktidarı, dünya mazlumlarının yanında duruşu doğrultusunda bölgesel ve küresel hareketi, İran ve İranlının onur kaynağıdır ve her daim olmaya da devam edecektir.

Şimdi İslam cumhuriyetinin hayatında yeni bir dönemin başlangıcında şu naçizane bendeniz sevgili gençlerimle, amel meydanına ayak basarak büyük İslami İran’ı inşa etmek üzere bu büyük cihadın bir başka bölümünü başlatacak kuşakla konuşmak istiyorum. İlk sözüm geçmişle ilgilidir.

Azizlerim! Bilinmeyenleri ancak kendi tecrübeleriniz veya başkalarının tecrübelerine kulak vermekle bilebilirsiniz. Bizim gördüklerimiz ve tecrübe ettiklerimiz durumların bir çoğunu sizin kuşağınız henüz tecrübe etmemiş ve görmemiştir. Biz gördük, siz de göreceksiniz. Gelecek onyıllar, sizin onyıllarınızdır. Şimdi sizler becerikli ve saikli bir şekilde kendi inkılabınızı korumalı ve onu daha da büyük ülküsü olan yeni İslami medeniyeti inşa etmeye ve büyük velayet güneşinin doğuşuna yaklaştırmalısınız. Gelecekte sağlam adımlar atabilmek için geçmişi doğru tanımak ve tecrübelerden ders almak gerekir. Eğer bu stratejiden gaflet edilirse, yalanlar gerçeklerin yerine oturur ve gelecek, bilinmeyen tehditlere maruz kalır. İnkılap düşmanları güçlü saiklerle geçmiş ve hatta şimdiki zamanla ilgili tahrifat ve yalan üretmeyi takip eder ve bunun için paradan ve her türlü araçtan yararlanırlar. Unutmayın ki düşünce, inanç ve bilinç hırsızları çoktur; hakikati düşmandan ve piyade güçlerinden duyamazsınız.

İslam inkılabı ve bu inkılaptan çıkan nizam sıfır noktasından başladı. Birincisi, her şey bizim aleyhimize idi; ister bağımlılığı ve fesat ve istibdadı ve darbe ürünü olmaktan başka İran’da, kendi kılıcının gücü ile değil de, ecnebi eliyle işbaşına gelen ilk saltanat rejimi olan fesat tağut rejimi olsun, ister Amerika devleti ve diğer bazı Batılı devletler olsun, ister içeride şiddetle karışık olan durum ve bilim ve teknolojide ve siyaset ve maneviyatta ve her türlü başka fazilette utanç verici düzeyde geri kalmışlık olsun.

İkincisi, karşımızda hiç bir geçmiş deneyim veya katedilen yol yoktu. Kuşkusuz marksist ve benzeri ayaklanmalar, İslami İran ve marifetin içinden çıkan bir inkılap için emsal teşkil edemezdi. Buna göre İslami inkılapçılar örneksiz ve tecrübesiz bir şekilde işe başladılar ve İslamiyet ile Cumhuriyet’in birleşmesi ve bu birleşmenin araç gereçleri ve ilerletme imkanları ancak ilahi hidayet ve İmam Humeyni’nin -ks- nurani kalbi ve büyük düşüncesi ile elde edildi ve bu, inkılabın ilk parlayışıydı.

Ardından İran milletinin inkılabı, o günlerin iki kutuplu dünyasını üç kutuplu dünyaya çevirdi ve daha sonra Sovyetler Birliği ve uydularının çökmesi ve silinmesi ve yeni güç kutuplarının ortaya çıkmasının ardından “İslam ve istikbar”ın yeni yüzleşmesi, çağdaş dünyanın seçkin hadisesi olarak dünya halkının ilgi odağına yerleşti.

Bir yandan dünyanın zulüm altındaki milletlerin ve özgürlükçü hareketlerin ve istiklal eğilimi olan bazı devletlerin umut dolu bakışı ve öbür yandan zorba ve haraç kesen kabadayı rejimlerin kinci ve kötülük dolu bakışı bu inkılabın üzerinde odaklandı. Böylece dünyanın yönü değişti ve inkılap depremi, yataklarında rahatça uyuyan firavunları uyandırdı; düşmanlıklar tüm şiddetiyle başladı ve eğer bu milletin muazzam iman gücü ve saikleri ve büyük imamımızın semavi ve onaylanmış önderliği olmasaydı, bunca husumete, şekavet, komplo ve habasete karşı direnmek mümkün olmayacaktı.

Ancak tüm bu katlanılmaz sorunlara rağmen İslam Cumhuriyeti günden güne daha büyük ve daha sağlam adımlarla ilerlemeye devam etti. Şu son kırk yıl, İslami İran’da büyük cihatlara ve parlak onurlara ve hayret uyandıran ilerlemelere şahit olmuştur. Aslında İran milletinin kırk yıllık ilerlemelerinin azameti, bu süre Fransa ihtilali ve Sovyetler Birliği’nin Ekim devrimi veya Hindistan devrimi gibi dünyanın büyük devrimlerinin benzer süreleri ile karşılaştırıldığında daha iyi anlaşılır. İslami imandan kaynaklanan cihatçı yönetim anlayışı ve büyük imamımızın hepimize öğrettiği “Biz yapabiliriz” ilkesine olan inanç, İran’ı tüm alanlarda izzet ve kalkınmışlığa kavuşturdu.

İslam inkılabı uzun süreli tarihî bir çöküş sürecine son verdi ve Pehlevi ve Gacar dönemlerinde şiddetle aşağılanan ve şiddetle geri kalan ülkemiz hızlı ilerleme yoluna ayak bastı.

İslam inkılabı ilk adımda ayıp ve despot saltanat rejimini halkçı ve demokratik bir nizama dönüştürdü ve çok yönlü ve hakiki ilerlemenin can damarı olan milli irade unsurunu ülke yönetiminin tam merkezine yerleştirdi; ardından gençleri gelişmelerin baş yöneticileri yaparak ülkenin yönetim alanına kazandırdı ve “Biz yapabiliriz” psikolojisini ve inancını herkese telkin etti ve düşmanların yaptırım bereketi ile iç imkanlara dayanmayı herkese öğretti ve bu da büyük bereketlere kaynaklık etti:

Birincisi, düşmanların ciddi tehditlerinin hedefi olan ülkenin istikrarını ve güvenliğini ve toprak bütünlüğünü ve sınırları korumayı güvence altına aldı ve sekiz yıllık savaşta zafer mucizesine ve Baas rejimi ve Amerikalı ve Avrupalı ve Doğulu hamilerinin yenilgisine vesile oldu.

İkincisi, bilim ve teknoloji alanlarında ve hayati ve iktisadi ve bayındırlık altyapılarının kurulmasında ülkeyi ileri taşıyan motoru oldu, nitekim bugüne dek verimli sonuçları günden güne yayılıyor. Bugün binlerce bilim temelli firmanın faaliyete geçmesi, binlerce altyapısal ve zaruri projelerin çeşitli imar, ulaştırma, sanayi, enerji, maden, sağlık, tarım vesaire alanlarda uygulanması, ülke genelinde milyonlarca akademik eğitim alan veya almakta olan insan gücünün yetiştirilmesi, nükleer yakıt sirkülasyonu, kök hücre, nano teknoloji, biyo teknoloji ve benzeri onlarca büyük projeyi hayata geçirerek dünya genelinde ilk sıraların işgal edilmesi, petrol dışı ihracatın 60 katına çıkarılması, sanayi tesislerinin neredeyse on katına çıkarılması, sanayi sektörünün nitelik bakımından onlarca kat geliştirilmesi, montaj sanayilerin yerli teknolojilerle değiştirilmesi, savunma sanayii başta olmak üzere çeşitli mühendislik alanlarında belirgin ilerleme kaydedilmesi, tıp gibi hassa ve önemli bir alanın çeşitli branşlarında parlak ilerlemelerin kaydedilmesi ve referans haline gelinmesi ve yine onlarca ilerleme örnekleri, hepsi inkılabın bu ülkeye armağan ettiği birliktelik ruhunun ürünleridir. İslam inkılabından önceki İran bilim ve teknoloji üretme alanında sıfır düzeyindeydi ve sanayide montaj etmek ve bilimde de çevirmekten başka hiç bir yeteneği yoktu.

Üçüncüsü, halkın seçimlere katılmak, iç fitnelerle mücadele etmek, milli ve istikbar karşıtı meydanlarda boy göstermek gibi siyasi meselelerde katılımını doruk noktasına ulaştırdı ve inkılaptan önce başlayan yardımlaşma ve hayırseverlik faaliyetlerini de göz kamaştıran boyutlarda arttırdı. İnkılaptan sonra İran halkı doğal afetlerde veya sosyal sorunlarda yardım ulaştırma konusunda adeta yarışarak şevkle katılım sağlıyor.

Dördüncüsü, halk kitlelerinin siyasi bilinci ve uluslararası meselelere bakışlarını hayret verici boyutlarda geliştirdi. Başta ABD olmak üzere Batı’nın işlediği cinayetler, Filistin meselesi ve bu millete reva görülen tarihî zulüm, zorba devletlerin savaş çığırtkanlığı ve rezillikleri ve başka milletlerin içişlerine karışmaları ve benzeri durumları siyasi açıdan irdelemek ve anlamak durumlarını aydın adı ile anılan kısıtlı ve inzivaya çekilmiş bir kesimin tekelinden çıkardı; böylece aydınlık ülke genelinde ve tüm halk kesimleri arasında ve yaşamın tüm alanlarında cari oldu ve bu tür meseleleri anlamak hatta ergenler ve çocuklar için anlaşılır hale geldi.

Beşincisi, ülkenin genel imkanlarının paylaşılmasında terazinin adalet kefesine ağırlık kazandırdı. Bendenizin ülkede adaletin işleyişinden hoşnutsuzluğum, bu yüce değerin eşsiz bir gevher misali İslam Cumhuriyeti nizamının zirvesinde yer alması gerektiği ve halen yer almadığı içindir; fakat bu, adaletin yerleşmesi için hiç bir şey yapılmamış şeklinde anlaşılmamalıdır. Gerçek şu ki, şu son kırk yılda adaletsizlikle mücadelenin getirileri, geçmişte başka hiç bir devre ile kıyaslanamayacak kadar büyüktür. Tağut rejiminde ülkenin en çok hizmetleri ve gelirleri başkentte yaşayan küçük bir kesimin veya ülkenin başka bölgelerinde yaşayan bu kesimin benzerlerinin elindeydi. Başta uzak bölgeler ve köyler olmak üzere birçok kentin insanları bu listenin sonunda yer alıyor ve genellikle altyapısal ve hizmet bağlamında ilk gereksinimlerden mahrumdu. İslam Cumhuriyeti nizamı hizmet ve serveti merkezden ülkenin her yerine ve kentlerin müreffeh bölgelerinden alt kesimlerine getirmekte başarılı olan dünyanın en başarılı hakimiyetlerinden biri olmuştur. Yol inşaatı, konut inşaatı, sanayi merkezlerinin açılması, tarım işlerinin ıslah edilmesi, su ve elektrik ve sağlık hizmetleri ve akademik birimlerin ve barajların ve santrallerin ve benzeri hizmetlerin ülkenin en ucra bölgelerine ulaştırılması hakikaten onur vericidir. Kuşkusuz tüm bunlar ne yetkililerin yetersiz propagandalarına yansımış ve ne de iç ve dış düşmanların dili bunu itiraf etmiştir; ancak bunlar gerçektir ve cihatçı ve ihlaslı yetkililerin Allah ve kulları nezdinde birer hasene olarak bulunmaktadır. Kuşkusuz İslam Cumhuriyeti nizamının beklediği ve Alevi hükümetin izleyicisi olarak tanınmak istediği adalet, bu yapılanların çok ötesindedir ve yerine getirilmesi için tüm gözler siz gençlerin üzerindedir ki sözün devamında ona değinmek istiyorum.

Altıncısı, toplumun genel atmosferinde maneviyat ve ahlak seviyesini göz kamaştıracak boyutta geliştirdi. Bu mübarek meseleyi İmam Humeyni hazretlerinin -ks- davranışı ve siyeri, mücadele yıllarında ve İslam inkılabının zaferinden sonra her şeyden daha fazla yaygınlaştırdı. O manevi ve arif ve maddi durumlardan arınmış insan, halkının imanı çok köklü ve derin olan bir ülkenin başında yer aldı. Gerçi Pehlevilerin döneminde fesat ve laubaliliklerin propagandası bu duruma ağır darbe indirmiş ve başta gençler olmak üzere orta kesim insanların yaşamına Batılı ahlaki fesattan bir bataklık yaratmıştı, ancak İslam Cumhuriyeti nizamında dinî ve ahlaki eğilim başta gençler olmak üzere müsait ve nurani kalpleri etkiledi ve atmosferi din ve ahlak lehine değiştirdi.

Gençlerin kutsal savunma cepheleri gibi zorlu meydanlarda cihat ve mücadeleleri zikir ve dua ve kardeşlik ve fedakarlık ruhu ile bütünleşti ve Asr-ı Saadet’te yaşanan maceraları yeniden yaşatarak gözler önüne serdi. Analar ve babalar ve eşler dinî görev duyguları ile cihadın çeşitli cephelerine koşan sevdiklerinden gönüllerini koparmaya başladı ve ardından onların kana bulaşmış veya yaralanmış vücutları ile karşılaştıkları zamanlarda da musibeti şükürle karşıladılar. Camiler ve dinî ortamlar görülmemiş bir revaca kavuştu. İtikaf için oluşturulan sıralar binlerce genç ve üniversitesi hocası ve öğrencisi ve kadını ve erkeği ile ve cihat kampları ve imar cihadı ve imar seferberliği sıraları da binlerce gönüllü ve fedakar gençle dolup taştı. Namaz ve Hac ve oruç ibadeti, ziyaret amaçlı yürüyüşler ve çeşitli dinî merasimler, infak ve vacip ve müstahap sadakalar yerde ve özellikle gençlerin arasında yaygınlaştı ve günümüze dek de günden güne artmaya ve daha da kaliteli hale gelmeye başladı. Ve tüm bunlar, Batı’da ve Batı’yi izleyen toplumlarda her geçen gün artan bir şekilde yaşanan ahlaki çöküş ve bu zümrenin kadını ve erkeği fesat bataklıklarına sürüklemek üzere yaptıkları yoğun propagandalar ahlak ve maneviyatı dünyanın önemli bir bölümünde münzevi hale getirdiği bir sırada yaşanmıştır, ki bu da aktif ve ilerici inkılabın ve İslami nizamın bir başka mucizesidir.

Yedincisi, başta cani ve dünyayı yutan Amerika olmak üzere dünya zorbaları ve kabadayıları ve müstekbirlerine karşı onurlu ve muhteşem ve muazzam duruşun simgesi günden güne daha da seçkin hale gelmeye başladı. Son kırk yıl boyunca teslimiyetsizlik ruhu ve inkılabı ve ilahi azametini ve heybetini koruma duygusu ve kibirli ve müstekbir devletlere karşı başı dik duruş, İran’ın ve başta bu toprakların gençleri olmak üzere İranlıların tanınmış özellikleri sayılmıştır. Bekalarını başka ülkelerin bağımsızlığına el uzatmak ve bu ülkelerin hayati çıkarlarını kendi şom hedefleri uğruna ezmekte gören dünyanın tekelci zorba güçleri İslami ve inkılapçı İran karşısında aciz olduklarını itiraf ettiler. İran milleti inkılabın hayat dolu atmosferinde ilkin Amerika’nın kuklası ve millete ihanet eden unsuru ülkeden atmayı başardı ve ardından da bu güne kadar küresel zorba güçlerin yeniden ülkeye musallat olmasını var gücü ve şiddetiyle engelledi.

 

Aziz gençler! Tüm bunlar İslam inkılabının kırk yıllık mazisinin önemli başlıklarının küçük bir bölümüdür. Şimdi siz gençler ilahi tevfikle bu muazzam ve kalıcı ve parlak inkılap için ikinci büyük adımı atmalısınız.

Kırk yıllık emeğin ürünü şimdi gözlerimizin önünde duruyor: bağımsız, hür, muktedir, izzetli, dindar, bilimde ilerlemiş, değerli tecrübeleri biriktirmiş, güvenilir ve ümitvar, bölgede köklü etkilere sahip olan, dünya meselelerinde güçlü mantığı bulunan, bilimsel ilerleme ivmesinde rekor sahibi olan, nükleer ve kök hücre ve nano ve hava uzay ve benzeri önemli bilimlerde ve teknolojilerde üst sıralara ulaşma rekorlarını kıran, sosyal hizmetlerin yayılmasında başı çeken, gençlerin arasında cihatçı saiklerin bakımından başı çeken, etkili güç nüfus bakımından başı çeken ve diğer birçok onurlu özellikler, ki hepsi de bu inkılabın ve inkılapçı ve cihatçı tutumun sonuçlarıdır.

Ve bilin ki eğer kırk yıllık tarihimiz boyunca zaman zaman inkılap şiarlarına duyarsızlıklar ve inkılapçı hareketten gafletler olmasaydı – ki maalesef oldu ve zarar da verdi – kuşkusuz inkılabın getirileri bundan daha da fazla olur ve ülke büyük ülkülere ulaşma yolunda çok daha ileride olurdu ve şimdiki birçok sorun da olmazdı.

Muktedir İran, bugün yine inkılabın başında olduğu gibi müstekbirlerin dayattıkları sorunlarla karşı karşıyadır, ancak arada manadar bir fark söz konusudur. Eğer o günlerde Amerika ile yaşanan sorun, ecnebilerin elini ülkenin üzerinden kesmek veya Tahran’da siyonist rejimin büyükelçiliğini kapatmak veya casusluk yuvasını rezil rüsvay etmek olduysa, bugün sorun, muktedir İran’ın siyonist rejim sınırlarında varlığı ve Amerika’nın Batı Asya bölgesinde gayri meşru nüfuzuna son vermek ve İslam Cumhuriyeti’nin işgal altındaki Filistin’in merkezinde Filistinli mücahitlerin mücadelelerine destek vermek ve bu bölgenin genelinde Hizbullah ve direnişin dalgalanan bayrağını savunmaktan ibarettir. Eğer o günlerde Batı’nın sorunu, İran’ın ilkel silahların alımını engellemek olduysa, bugün esas sorunu, İran yapımı gelişmiş silahların direniş güçlerine ulaşmasını engellemektir. Eğer o günlerde Amerika bir kaç kendini Amerika’ya satmış İranlı veya bir kaç uçak ve helikopterle İslami nizamın ve İran milletinin üstesinden gelebileceğini zennettiyse, bugün İslam Cumhuriyeti ile siyasi ve güvenlik açılarından mücadele için kendini onlarca düşman devletten oluşan büyük bir ittifaka muhtaç görüyor ve gayet tabi yine İran ile yüzleşmekte hezimete uğruyor. Bugün İran, inkılabın bereketi ile şimdi dünya halkının gözü önünde İran milletine yakışacak yüce bir konumda ve temel meselelerinde birçok zorlu dönemeçleri aşmış  bulunuyor.

Ancak katedilen bu yol İslam Cumhuriyeti nizamının yüksek ülkülerine doğru uzanan onurlu yolunun küçük bir parçası sayılır. Büyük ihtimalle geçmişte olduğu kadar zorlu olmayan bu yolun devamı siz gençlerin himmeti ve uyanıklığı ve hızlı hareketi ve inisiyatifi ile katedilmesi gerekir. genç yöneticiler, genç uzmanlar, genç düşünürler, genç aktivistler, hepsi siyasi ve iktisadi ve kültürel ve uluslararası meydanlarda ve ayrıca din ve ahlak ve maneviyat ve adalet alanlarında sorumlulukları omuzlanmaları gerekir; geçmiş tecrübelerden ve ibretlerden yararlanmaları gerekir; inkılapçı bakışı ve inkılapçı ruhu ve cihatçı ameli kullanmaları ve aziz İran’ı İslami gelişmiş bir nizamın mükemmel modeli yapmaları gerekir.

Geleceği inşa edecek olanların göz önünde bulundurmaları gerekin önemli nokta, doğal ve insani kapasitelerin açısından eşine ender rastlanılan bir ülkede yaşıyor olmaları ve bu kapasitelerin büyük bir bölümü yetkililerin gafleti yüzünden şimdiye kadar kullanılmamış veya az kullanılmış olmasıdır. Genç ve inkılapçı büyük saikler ve himmetler bu kapasiteleri aktif hale getirerek ülkenin maddi ve manevi kalkınması doğrultusunda gerçek anlamda sıçrama yaratabilirler.

Ülkenin en umut verici kapasitesi, yetenekli ve etkili ve dinî ve inanç bakımında derin altyapılı insan gücüdür. Önemli bir bölümü 60’lı yıllarda oluşan nüfus dalgasının sonucu olan 40 yaşın altındaki genç nüfus, ülke için değerli bir fırsattır. 15 ila 40 yaş arasında yer alan 36 milyonluk nüfus, yüksek eğitimli 14 milyonluk nüfus, bilim ve mühendislik alanlarında eğitimli sayısı bakımından dünya ikinciliği, inkılapçı ruhla yetişen ve ülke için cihatçı emek sarf etmeye hazır olan yığınla genç ve bilim ve kültür ve sanayi vesaire alanlarda yaratıcılıkları ile faaliyet yürüten göz kamaştırıcı düzeydeki genç araştırmacı ve düşünür, hepsi ülke için hiç bir maddi birikimle mukayese edilemeyecek kadar muazzam servettir.

Bunlardan başka, ülkenin maddi fırsatları da uzun listeleri oluşturur, öyle ki çalışkan ve saikli ve düşünceli yöneticiler bu fırsatları harekete geçirmek ve onlardan yararlanmakla milli gelirleri belirgin bir sıçrama ile arttırabilir ve ülkeyi gerçek anlamda zengin ve bağımsız ve özgüven duygusuna kavuşmuş hale getirerek şimdiki sorunları bertaraf edebilir.

İran dünya nüfusunun yüzde birine sahip olan bir ülke olarak dünya madenlerinin yüzde 7’sine sahiptir. Muazzam yeraltı kaynakları, Doğu ile Batı ve Kuzey ile Güney arasında istisna coğrafi konumu, büyük milli piyasası, 600 milyon nüfuslu 15 komşu ile büyük bölgesel piyasası, uzun sahilleri, çeşitli tarımsal ve bahçe ürünlerinin yetiştiği verimli toprakları, büyük ve çeşitli ekonomisi, ülkenin kapasitelerinin bazı bölümleridir. Birçok kapasite ise el değmeden yerinde durmaktadır. İran kullanılmamış doğal ve insani kapasiteleri bakımından dünyada birinci sırada yer aldığı ifade ediliyor. Kuşkusuz siz mümin ve çalışkan gençler bu büyük kusuru bertaraf edebilirsiniz. (Yirmi yıllık) Kalkınma ufkunun ikinci onyılı, geçmişteki kazanımlardan ve yine kullanılmamış kapasitelerden yararlanmanın üzerinde odaklanmalı ve ülkenin üretim ve milli ekonomide ilerlemesi geliştirilmelidir.

Şimdi siz aziz evlatlarıma bir kaç temel başlık hakkında bazı tavsiyelerde bulunmak istiyorum. Bu başlıklar ise şöyle:

  • Bilim ve araştırma,
  • Maneviyat ve ahlak,
  • İktisat,
  • Adalet ve fesatla mücadele,
  • İstiklal ve özgürlük,
  • Milli izzet ve dış ilişkiler ve düşmanla sınırları belirlemek,
  • Yaşam tarzı.

Ancak her şeyden önce benim ilk tavsiyem, geleceğe umut ve iyimserlikle bakmaktır. Tüm kilitlerin esas anahtarı olan bu anahtar olmadan hiç bir adım atılamaz. Umut olarak söylediğim şey, sadık ve somut gerçeklere dayanan bir umuttur. Bendeniz her daim sahte ve yalan umutlardan uzak durmuşumdur, ama aynı zamanda da hem kendimi ve hem başkalarını da yersiz umutsuzluk ve sahte korkudan sakındırmışımdır ve sakındırmaya da devam ediyorum. Son kırk yılda – ve şimdi her zaman olduğu gibi – düşmanın propaganda ve medya politikası ve en aktif programı halkı ve hatta yetkilileri ve yöneticilerimizi gelecekle ilgili umutsuzluğa sürüklemektir. Yalan haberler, garezli yorumlar, gerçekleri ters yüz göstermeler, umut veren konuları örtbas etmeler, küçük kusurları abartmalar ve büyük hasenatı küçük göstermek veya inkar etmeler, İran milletinin düşmanlarının binlerce sesli ve görüntülü medya organı ve internet üzerinde devam ettirdiği her zamanki programıdır; ve gayet tabi onların ülke içinde özgürlüklerden yararlanarak düşmana hizmet yönünde hareket eden uzantılarını da görmek mümkün. Siz gençler bu propaganda kuşatmasını kırmakta öncü olmalısınız. Kendinizde ve başkalarında geleceğe umut fidanını yetiştirin. Kendinizden ve başkalarından korku ve umutsuzlugu uzaklaştırın. Bu sizin ilk ve en köklü cihadınızdır. Bazılarına işaret ettiğim umut veren işaretler sizin gözleriniz önündedir. İnkılapçı yetişmeler, dökülmelere kıyasla çok fazladır ve emin ve hizmetkar eller ve gönüllerin sayısı müfsit ve hain ve mal ve servet peşinde olanların sayısından kat kat fazladır. Dünya İranlı gence ve İranlının direnişine ve iranlının yenilikçiliğine birçok alanda saygı gözüyle bakar. Kendinizin kıymetini bilin ve Allah vergisi bu güçle geleceğe doğru adım atarak hamaset yaratın.

 

Tavsiyelerime gelince,

 

1.Bilim ve araştırma:

Bilim, her ülkenin izzet ve iktidarının en aşikar aracıdır. Bilgeliğin diğer yüzü, başarabilmektir. Batı dünyası biliminin bereketi ile kendine servet ve nüfuz ve iki yüz yıllık güç ve iktidar sağlayabildi ve ahlak ve inanç temellerinde yoksul olmasına rağmen bilim kafilesinden geri kalmış toplumlara Batılı yaşam tarzını dayatarak onların siyasetini ve ekonomisini ele geçirdi. Biz bilimden Batı’nın yaptığı gibi sui istifade edilmesini tavsiye etmiyoruz. Ancak ülkenin bilim pınarını kendi aramızda fışkırtma üzerinde ısrarımızı sürekli vurgulamak isteriz. Hamd olsun bizim milletimizde bilim ve araştırma yeteneği dünya ortalamasının üstündedir. Bugün ülkede bilimsel dirilişin başlaması üzerinden yaklaşık yirmi yıl geçiyor ve uluslararası gözlemcileri şaşırtan bir hızla – yani dünyanın bilimsel büyüme hızının tam 11 katı daha hızlı – ilerlemiştir. Bu süre içerisinde bizi dünyada 200 ülke arasında 16. sıraya yerleştiren bilimsel ve teknolojik kazanımlarımız uluslararası gözlemcileri hayrete düşürdü ve bazı hassas ve yeni branşlarda bizi ilk sıralara yükseltti ve tüm bunlar ülke mali yaptırımlara ve bilimsel yaptırımlara maruz kaldığı halde yaşanmıştır. Biz düşmanların yarattığı akımın tersi istikametinde yüzerek büyük rekorlara ulaştık ve bu da gece gündüz Allah’a şükretmemizi gerektiren büyük bir nimettir.

Ancak benim söylemek istediğim şey şu ki katedilen bu yol tüm önemine rağmen sadece bir başlangıç olmasıdır, fazla bir şey değil. Biz halâ dünyanın bilim zirvelerinden çok gerideyiz ve bu zirvelere ulaşmalıyız. Biz bilimin şimdiki sınırlarını en önemli branşlarda aşmalıyız. Biz bu merhalede halâ çok gerideyiz. Biz sıfırdan başladık. Pehlevilerin ve Gacarların dönemlerinde bilimsel alanda utanç verici geri kalmışlık, hem de dünyada bilimsel rekabet yeni yeni başladığı bir sırada, bize ağır bir darbe indirdi ve bizi hızla ilerleyen bu kafileden fersahlarca geride bıraktı. Biz şimdi bu hareketi başlattık ve hızla ilerliyoruz, fakat bu ivmeyi uzun yıllar tüm şiddeti ile koruyarak bu geri kalmışlığı telafi etmeliyiz.

Bendeniz sürekli üniversitelere ve akademisyenlere ve araştırma merkezlerine ve araştırmacılara bu konuda gayet sıcak, kesin ve ciddi bir şekilde ikazda ve uyarıda ve çağrıda bulunmuşumdur, ancak şimdi benim siz gençlerden genel talebim şu ki bu yolu daha büyük bir sorumluluk duygusu ile ve bir cihat gibi izlemenizdir. Ülkede ilmi inkılabın temel taşı yerleştirilmiştir ve bu inkılap, nükleer şehitler gibi şehitler de vermiştir. Şimdi siz ayaklanmalı ve sizin bilimsel cihadınızdan şiddetle korkan kinci ve kötü düşmanları hüsrana uğratmalısınız.

 

2.Maneviyat ve ahlak:

Maneviyat, ahlak, fedakarlık, tevekkül ve iman gibi manevi değerleri kendinde ve toplumda ön plana çıkarma anlamına gelir ve ahlak da hayırseverlik, hoşgörü, muhtaçlara yardım, doğruyu söylemek, şecaat, tevazu, özgüven ve diğer iyi huylar gibi faziletlere uymaktır.

Maneviyat ve ahlak tüm bireysel ve sosyal hareketlere ve faaliyetlere yön veren ve toplumun temel ihtiyacı olan şeydir. Maneviyat ve ahlakın varlığı yaşam ortamını hatta maddi yetersizliklere rağmen cennet gibi yapar ve yokluğu hatta maddi imkanlardan yararlanmaya rağmen ortamı cehennem gibi yapar.

Manevi şuur ve ahlaki vicdan her ne kadar toplumda gelişirse, daha fazla bereketi beraberinde getirir. Bu ise hiç kuşkusuz büyük cihat ve emek gerektirir ve bu çaba ve cihat hükümetlerin desteği olmadan pek fazla başarılı olamaz. Ahlak ve maneviyat tabi ki emirle ve fermanla elde edilemez; bu yüzden hükümetler de zor kullanarak bunları yaratamaz. Ancak evvela insanın kendisi ahlaki ve manevi bir huyu ve davranışı olmalı ve ikincisi zemini toplumda yaygınlaştırmak için hazır hale getirmeli ve bu konuda sosyal kurumlara imkan tanıyarak onlara yardım edilmelidir. Böylece bu kurumlar da maneviyat ve ahlak karşıtı odaklarla makul yöntemlerle savaşır ve özetle cehennemliklerin insanları zorla veya kandırarak cehennemlik etmelerine müsaade etmezler.

Gelişmiş ve geniş kitlelere hitap eden medya imkanları maneviyat karşıtı ve ahlak karşını odaklara çok tehlikeli imkanlar sunmuştur ve hali hazırda düşmanların artan saldırıları da gençlerin ve ergenlerin ve hatta çocukların pak kalplerini bu araçlardan yararlanarak hedef aldıklarına şahit oluyoruz. Bu bağlamda hükümetin sorumlu kurumlarının ağır yükümlülükleri vardır ve gayet akıllı ve sorumlu bir şekilde yerine getirilmelidir. Kuşkusuz bu durum kişilerin ve hükümete bağlı olmayan kurumların sorumluluğunu kaldırmaz. Önümüzdeki dönemde bu doğrultuda kısa ve orada vadeli programlar düzenlenerek uygulanmalı, inşaallah .

 

3.İktisat:

İktisat belirleyici anahtar bir noktadır. Güçlü iktisat, ülkenin güçlü noktası ve sulta karşıtı ve nüfuz karşıtı önemli etkendir ve zayıf iktisat, ülkenin zayıf yönü ve düşmanların nüfuz ve sultasına zemin hazırlayan durumdur. Fakirlik ve zenginlik beşerin maddiyat ve maneviyatı üzerinde etki yapar. İktisat gerçi İslami toplumun hedefi değildir, ancak iktisat olmadan da hedeflere ulaşılamayacağı bilinmelidir. Seri ve kaliteli üretime ve adaletli dağıtıma ve ölçülü ve israfsız bir şekilde tüketmeye dayalı ülkenin bağımsız ekonomisinin takviye edilmesi ve akılcı yöneticilik ilişkilerine vurgu, son yıllarda bendenizce defalarca tekrarlanan ve üzerinde durulan bir durumdur, ki bu da iktisadın toplumun bugünkü ve yarınki yaşamı üzerindeki müthiş etkisi yüzündendir.

İslam inkılabı bize tağut döneminin zayıf ve bağımlı ve fesat ekonomisinden kurtuluş yolunu gösterdi, ancak zayıf uygulamalar ülke ekonomisini içten ve dıştan sorunla karşılaştırdı. Dış sorun, düşmanın yaptırım ve tahrikleridir, ki iç sorun halledildiği takdirde etkisi azalır ve hatta etkisiz hale gelir. İç sorun ise yapısal kusurlar ve yönetim zafiyetlerinden ibarettir.

En önemli kusurlar, ekonominin petrole bağımlı olması, ekonominin hükümetin görev alanında yer almayan bölümlerinin hükümetin elinde olması, iç kapasitelerin ve yeteneklerin yerine dışa bakmak, ülkenin insan gücü kapasitesinden yeterli yararlanmamak, sakat ve dengesiz bütçe hazırlamak ve sonuçta ekonominin uygulamalı politikalarında istikrarsızlık ve öncelikleri gözetlememek ve devletin bazı erkanlarında gereksiz ve hatta israf düzeyinde harcamalardır. Tüm bunların sonucu gençlerin işsizliği, toplumun zayıf kesiminin gelir fakirliği ve benzeri halkın yaşamında sorunların yaşanmasıdır.

Bu sorunların çözümü ise direniş ekonomisinin politikalarıdır ve tüm bölümleri için uygulamalı programlar hazırlanmalı ve büyük bir güç ve çalışma neşesi ve sorumluluk duygusu ile beraber hükümetlerce izlenmeli ve uygulanmalıdır. Ülke ekonomisinin içten üretken hale gelmesi, ekonominin üretken ve bilim temelli olması, ekonominin halka devredilmesi ve devletin üstlenmemesi, daha önce işaret edildiği kapasitelerden yararlanarak dışa açılması, bu çözüm yollarının önemli bölümleridir. Kuşkusuz devlet içinde genç ve bilge ve mümin ve iktisadi bilgilere musallat olan bir takım bu hedeflere ulaşabilir. Önümüzdeki dönem böyle bir takımın faaliyet alanı olmalıdır.

Ülke genelinde tüm aziz gençler tüm çözüm yolları ülkenin içinde olduğunu bilmelidir. Eğer birileri iktisadi sorunların sırf yaptırımların yüzünden olduğunu ve yaptırım sebebi de istikbar karşıtlığı ve düşman karşısında teslim olmamak olduğunu zannederse ve buna göre de çözüm yolu düşman karşısında diz çökmek ve kurt pençesini öpmek olduğunu düşünecek olursa, affedilmez bir hata işlemiş olur. Baştan başa yanlış olan bu yorum arada bir içeride bazı gafletzedelerin dilinden veya kaleminden gündeme getiriliyor, ancak bunun kaynağı, yüz dille içerideki karar mekanizmaları ve karar alanlar ve kamuoyuna telkin eden dış düşünce ve komplo merkezleridir.

 

4.Adalet ve fesatla mücadele:

Bu iki şey birbirini tamamlayan durumlardır. İktisadi, ahlaki ve siyasi fesat ülkelerin ve nizamların absesidir ve eğer hükümetlerin gövdesinde oluşursa yıkıcı bir deprem ve meşruiyetlerine darbe vuran durum olur. Bu konu sosyal makbuliyetin ve köklü ve yaygın meşruiyetin çok ötesinde bir meşruiyete ihtiyacı olan İslam Cumhuriyeti gibi bir nizam için diğer nizamlarla kıyasla çok daha ciddi ve daha köklüdür. Mal ve mevki ve iktidar vesvesesi hatta tarihin en Alevi hükümeti, yani Hz. Emirülmüminin’in kendi hükümetinde bile saptırdı. Demek ki bu tehdit, bir zamanlar yöneticileri ve yetkilileri birbiriyle inkılapçı olmak ve sade yaşamak alanlarında yarıştıkları İslam Cumhuriyeti nizamında da imkansız olmamış ve olmaz da. Bu durum her üç kuvvette etkili ve keskin bakışlı ve kesin tavırlı bir sistemin daima var olması ve gerçek manada fesatla mücadele etmesi gerektiğini icap eder; özellikle devlet erkanları içinde.

Kuşkusuz İslam Cumhuriyeti nizamının işgüzarları arasında fesat durumu diğer birçok ülke ve özellikle baştan başa fesat dolu ve fasık insanları yetiştiren tağut rejimine kıyasla çok daha azdır ve hamd olsun bu nizamın yetkilileri çoğunlukla selametlerini korumayı başarmıştır, ancak hatta var olan şu kadarı bile kabul edilemez. Herkes, iktisadi paklık, İslam Cumhuriyeti nizamında tüm yetkililerin meşruiyet şartı olduğunu bilmelidir. Herkes şeytanın hırsından sakınmalı ve haram lokmadan kaçınmalı ve bu konuda Allah tealadan yardım talep etmeli ve devlet kurumları ve gözetim kurumları kesin tavırla ve büyük hassasiyetle fesadın şekillenmesi ve gelişmesi ile mücadele etmelidir. Bu mücadele mümin ve cihatçı ve eli temiz ve kalbi nurani alçak gönüllü insanları gerektirir. Bu mücadele, İslam Cumhuriyeti nizamının adaleti inşa etme uğruna sarf ettiği çok yönlü çabaların etkili bölümüdür.

Adalet, tüm ilahi bisetlerin ilk hedeflerinin başında yer almıştır ve İslam cumhuriyetinde de aynı şan ve konuma sahiptir. Adalet, tüm zamanlarda ve tüm diyarlarda kutsal bir kelime olmuştur ve ancak Hz. Mehdi -s- hükümetin tam olarak gerçekleşir, fakat nisbi olarak her yerde ve her zaman mümkün ve başta hükümdarlar ve güç sahipleri olmak üzere herkesin üzerine düşen bir farizedir. İran İslam Cumhuriyeti bu yolda büyük adımlar atmıştır, ki daha önce kısaca değindik, gerçi açıklanması ve beyan edilmesi için daha fazla işler yapılması gerekir ve hali hazırda inkılap düşmanlarının ciddi programı olan gerçekleri ters yüz gösterme veya en azından sessiz kalma veya örtbas etme komploları etkisiz hale getirilmelidir.

Buna karşın bendeniz ülkenin geleceği onları bekleyen siz aziz gençlere açıkça söylüyorum, şimdiye kadar olanlarla olması gerekenlerin arasında derin bir mesafe var. İslam cumhuriyetinde yetkililerin yüreği daima mahrumiyetleri gidermek için atmalı ve sınıfların arasında derin çatlaklardan şiddetle korkmalıdır. İslam cumhuriyetinde servet elde etmek suç olmadığı gibi teşvik bile edilen bir konudur, ancak hepsi de adaletsizlikle sonuçlanan umumi kaynakları dağıtmakta ayrımcılık ve rantçılığa meydan vermek ve iktisadi sahtekarlara hoşgörü ile davranmak kesinlikle yasaktır. Yine toplumun desteğe muhtaç olan kesimlerinden gaflet etmek kesinlikle kabul edilemez. Bu sözler siyasetler ve yasaların çerçevesinde defalarca tekrarlanmıştır, fakat bunların şayeste biçimde uygulanması için umudunuz siz gençlersiniz; ve eğer ülkenin çeşitli bölümlerinin yönetimi – hamd olsun sayıları hiç de az olmayan – mümin ve inkılapçı ve bilge ve becerikli gençlere emanet edilirse, bu umut gerçekleşecektir, inşaallah.

 

5.İstiklal ve özgürlük:

Milli istiklal, milletin ve devletin dünyanın sultacı güçlerinin dayatmaları ve zorbalıklarından özgür olmaları demektir. Ve sosyal özgürlük de toplumun tüm bireylerinin karar alma ve uygulama ve düşünme hakkı demektir ve bu iki değer İslam değerlerden sayılır ve her ikisi, insanlara sunulan ilahi hediyelerdir ve hiç biri devletlerin insanlara lütfu değildir. Devletler bu iki değeri temin etmekle yükümlüdür. Özgürlük ve istiklalin kıymetini, uğruna savaşanlar daha iyi bilir. İran milleti kırk yıllık cihadı ile bu kesimdendir. İslami İran’ın bugünkü istiklal ve özgürlüğü yüz binlerce yüce, cesur ve fedakar gençlerin akan kanlarının getirisidir; çoğunluğu genç, fakat hepsi insaniyetin yüce mertebelerindendi. İnkılabın şecere-i tayyibesinin bu meyveleri bazı basit ve bazen garez-kar teviller ve tevcihlerle tehlikeye atılamaz. Herkes – özellikle İslam Cumhuriyeti devleti – var gücüyle bunu korumak zorundadır. Kuşkusuz istiklal ülkenin siyasetini ve iktisadını kendi sınırları içinde hapsetme anlamında olmamalı ve özgürlük de ilahi değerler ve yasalar ve ahlak ve genel hukukla muhalefet çerçevesinde tanımlanmamalıdır.

 

6.Milli izzet ve dış ilişkiler ve düşmanla sınırları belirlemek:

Bu üç unsur uluslararası ilişkilerde “izzet, hikmet ve maslahat” ilkesinin birer parçasıdır. Bugün uluslararası arena gerçekleşen veya gerçekleşme eşiğinde olan olaylara şahit oluyor: Amerika ve siyonizm sultasına kaşı direniş modeline göre İslami uyanış hareketinin yeni hareketliliği, Amerika’nın Batı Asya bölgesinde politikalarının hezimeti ve bölgedeki hain işbirlikçilerinin bir bir çökmesi, İslam Cumhuriyeti nizamının Batı Asya’da siyasi güçlü bir şekilde varlığını geliştirmesi ve sulta aleminin genelinde geniş yankısı.

Tüm bunlar İslam Cumhuriyeti nizamının izzetinin simgelerinden bazılarıdır ve ancak cihatçı yöneticilerin şecaat ve hikmeti ile elde edilir.

Sulta düzeni elebaşıları kaygılıdır; onların sunduğu öneriler genellikle yalan, sahte ve kandırma içeriklidir. Bugün İran milleti cani Amerika’dan başka bazı Avrupalı devletleri de sahtekar ve güvenilmez biliyor. İran İslam Cumhuriyeti devleti onlarla sınırlarını dikkatle koruması gerekiyor; inkılapçı ve milli değerlerinden bir tek adım bile geri atmaması gerekiyor; onların boş tehditlerinden korkmaması ve tüm durumlarda ülkenin ve milletin izzetini gözetlemesi ve onlarla halledilebilecek sorunlarını hikmetli ve maslahatlı ve tabi inkılapçı konumdan halletmesi gerekiyor. Amerika konusunda hiç bir sorunun çözümü tasavvur bile edilemiyor ve Amerika ile müzakere maddi ve manevi zarardan başka hiç bir getirisi olamaz.

 

7.Yaşam tarzı:

Bu konuda söylenecek çok şey var. Bu yüzden bunu bir başka fırsata bırakıyor ve sadece şu cümleyi söylemekle yetiniyorum: Batı’nın İran’da Batılı yaşam tarzını yaygınlaştırma çabaları ülkemize ve milletimize ahlaki ve iktisadi ve dini ve siyasi açılardan telafisi mümkün olmayan zararlar vermiştir. Bu durumla mücadele için çok yönlü ve akılcı bir cihat gerektirir ki yine bu konuda da umudumuz siz gençlersiniz.

 

Sözün sonunda aziz milletimizin 22 Behmen günü ve büyük İslami inkılabımızın 40.zafer yıldönümünde onurlu ve düşman kıran katılımından ötürü teşekkür ediyorum ve öncelikle Hak teala katına şükran alnımı dayamak istiyorum. Selam olsun Hz. Bakiyatullah’a -s-, selam olsun yüce makamlı şehitlerin pak ruhuna ve büyük imamızın mutahhar ruhuna, ve selam olsun aziz İran milletine ve özellikle gençlere.

 

700 /