HAC AMELLERİ RİSALESİ
- GİRİŞ: HACCIN FAZİLETİ VE ÖNEMİ
GİRİŞ: HACCIN FAZİLETİ VE ÖNEMİ
Hac, mukaddes şeriat ıstılahında özel amellerin bütünü olup İslam'ın temel şartlarından birisi sayılır. Nitekim İmam Bakır'dan (a.s) gelen bir rivayette şöyle buyrulmuştur: "İslam beş temel üzerine bina edilmiştir: Namaz, zekât, oruç, hac ve velayet."[1]
Haccın ister farz isterse müstehap olsun pek çok fazileti vardır ve haccın faziletine dair Peygamber Ekrem (s.a.a) ve onun Mutahhar Ehlibeyt'inden (s.a) pek çok rivayet nakledilmiştir. İmam Sadık (s.a) şöyle buyurur:
"Hac ve umre amellerini yerine getirenler Allah'ın yolcularıdır; O'ndan isterlerse O, onların istediğini verir, O'ndan isterlerse O, onların isteklerini cevapsız bırakmaz, bir kimseye şefaat etmek isterlerse O, onların şefaatini kabul eder, sessiz kaldıkları zaman (isteklerini dile getirmeseler dahi) Allah Teala’nın bizzat kendisi onlara verir (hac ve umrede) harcadıkları her bir dirhem karşılığında bir milyon dirhem karşılık alırlar."[2]
Hac, en önemli dini vecibelerden ve İslam şeriatının temel direklerinden biridir ve eşsiz bir farzdır; sanki dinin bireysel ve toplumsal, dünyevi ve uhrevi, tarihî ve evrensel tüm önemli yönleri burada gözden geçirilecek gibidir. İçinde maneviyat vardır, ancak inziva olmaksızın, yalnız kalmaksızın ve kendini soyutlamaksızın. Orada çatışma, kötü söz ve kötü niyet olmaksızın bir toplanma (birliktelik) vardır. Bir yandan yakarış ve ilahi zikir gibi ruhi bir haz ve lezzet varken diğer yandan ise insanlar arasında bağ, samimiyet ve iletişim vardır. Hacı, bir gözüyle tarih boyunca kurduğu kadim bağa bakar - İbrahim, İsmail ve Hacer ile; Allah Resulü’nün Mescid-i Haram’a zaferle giriş anıyla ve ilk dönem müminler ordusuyla olan bağına bakarken diğer gözüyle, her biri Allah’ın ipine topluca tutunmak ve yardımlaşmak için bir el uzatabilecek çağdaş müminlerin kalabalığına bakar. Hac olgusunu derinlemesine düşünmek ve tefekkür etmek, hacıya kesin bir inanç kazandırır ki, dinin insanlık için birçok ideal ve arzusu, din mensuplarının karşılıklı dayanışması, birlik ve iş birliği olmadan gerçekleşmez. Ve bu dayanışma ve iş birliği ortaya çıktığında, düşmanların ve muhaliflerin tuzakları bu yolda önemli bir engel oluşturmaz.
- BİRİNCİ BÖLÜM: GENEL
- İKİNCİ BÖLÜM: HACCETÜ’L İSLAM
- ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: NİYABET (VEKALET) HACCI
- DÖRDÜNCÜ BÖLÜM TEMETTU UMRESİ’NİN AMELLERİ
- BEŞİNCİ BÖLÜM: TEMETTU HACCI’NIN AMELLERİ
- ALTINCI BÖLÜM: MÜFREDE UMRESİ
ALTINCI BÖLÜM: MÜFREDE UMRESİ
Mesele 582- Müfrede (müstakil) umresi, temettü umresi gibidir, ancak aşağıdaki durumlar hariç:
Temettü umresinde, mührim (ihrama giren kişi) ihramdan çıkmak için sadece "taksir" (kısmi tıraş) yapmak zorundadır; ancak müfrede umresinde, kişi tıraş olmak veya taksir yapmak arasında serbesttir. Bu hüküm erkekler içindir. Kadınlar ise hem müfrede hem de temettü umrelerinde sadece taksir yapmakla yükümlüdürler.
Temettü umresinde, nisa tavafı ve nisa namazı farz değildir; ancak ihtiyaten, tavaf ve namazın taksir öncesinde niyetle yapılması müstehaptır. Müfrede umresinde ise tavaf ve namazı farzdır.
Temettü umresi, hac aylarından biri olan Şevval, Zilkade veya Zilhicce aylarında yapılmalıdır; oysa müfrede umresi, yılın her günü geçerlidir.
4. Temettü umresinin mikatı, dördüncü bölümün başında açıklanan mikatlardan biridir. Müfrede umrenin mikatı, evi ile Mekke arasındaki mesafe, mikatın Mekke’ye olan mesafesinden fazla olan kişi için temettü umresinin mikatlarıdır (yani müfrede umre için mikat, temettü umresinin mikatlarıdır). Ev ile mikat arasındaki sınır hattı (muhazat) ile Mekke arasındaki mesafe arasında kalan kişi için ise ev mikat sayılır. Mekke şehri içinde bulunan kişi için, ihram mikatı "Edne’l-Hil"dir (en yakın haram dışı noktası). Ancak bu iki grup (Mekke içinde olanlar ve evinden Mekke’ye olan mesafesi mikat ile Mekke arasındaki mesafeden fazla olanlar) için, temettü umresinin mikatlarından ihrama girmek de caizdir.
Mesele 583- Mekke’de bulunan kişi için, müfrede umresinin ihramına girmek üzere Edne’l-Hil’den (en yakın haram dışı noktası) çıkması yeterlidir; ancak en faziletli olan, Hudeybiye, Cearane veya Ten’im’den ihrama girmesidir.
Mesele 584- Eğer bir kadın, adetli halde müfrede umresi için ihrama girer veya ihramdan sonra adet ya da ihrama girdikten sonra adet görür ve adetinin bitmesini bekleyemeyip umre ibadetlerini yapamazsa, tavaf ve namaz için bir vekil tayin etmelidir. Sadece sa'y ve taksiri kendisi yapar ve bu ibadetleri yerine getirerek ihramdan çıkar.
Mesesle 585- Umre ibadetlerinde sadece tavaf ve namaz için abdest almak gerekir; diğer ibadetler için abdest zorunlu değildir. Ancak her zaman abdestli olmak daha faziletlidir.
Mesele 586- Her umre için ayrı bir kadın tavafı (tavaf-ı nisâ) yapılmalıdır. Dolayısıyla, iki umre yapıldıysa, kadının helal olması için bir nisâ tavafı yeterli olsa da, ibadetlerin tamamlanması için her iki umre için ayrı ayrı bir nisâ tavafı ve nisa namaz kılınmalıdır.
Mesele 587- Umrenin tekrarı, haccın tekrarı gibi müstehap bir ameldir. Ancak, farz ihtiyat gereği, her hicri ayda sadece bir umre, ya kendi adına ya da başkası adına vekâleten yapılabilir. Eğer farklı kişiler için ayrı ayrı umreler yapılırsa veya kendisi için bir umre, bir başkası için bir umre yapılırsa, bu ihtiyat uygulanmaz. Dolayısıyla, bir vekil (nâib), başkası adına yeni bir umre yaparsa, bu iş karşılığında ücret alabilir. Ayrıca, bu durumda, müfrede (tek umreden) umresi için vekâleten yapılan umre, farz olsa bile yeterlidir.
Müfrede Umresi Hakkında Soru ve Cevaplar
Mesele 588- Müfrede umresinde taksiri unutan ve nisa tavafı yapan kimsenin hükmü nedir? Taksiri unuttuktan sonra nisa tavafını tekrar yapmak farz mıdır?
Cevap: Taksirden sonra, nisa tavafı ve nisa namazını iade etmesi farzdır.
Mesele 589: Soru: Müstehap müfrede umresini hem kendi niyetiyle hem de başkaları adına zorunluluk olmadan ve isteğe bağlı olarak bağış niyetiyle yapmak caiz midir?
Cevap: Kendi müstehap hac veya umresinde başkalarını ortak etmek caizdir.
Mesele 590- Eğer bir mükellef, hicri aylardan birinin son gününde Mekke-i Mükerreme’ye giriş için ihram giyer, ancak müfrede umresinde farz olan ibadetleri gece veya yeni hicri ayın birinci günü ya da diğer günlerinde yerine getirirse, bu umre önceki kameri ayın mı yoksa yeni kameri ayın umresi mi sayılır? Keza, eğer yeni hicri ayda Mekke’den çıkarsa, tekrar Mekke’ye giriş için ihrama girmesi gerekir mi? Ve Recep ayı ile diğer aylar arasında bir fark var mıdır?
Cevap: Mekke-i Mükerreme’ye ihramsız girişin caiz olup olmamasında ölçüt, umre ibadetlerinin yapıldığı zamandır. Yani, eğer kişi ayın son günü ihrama girer ve umre ibadetlerini sonraki ayda yaparsa, bu umre yeni ayın umresi olarak kabul edilir. Eğer o ay içinde Mekke’den çıkarsa, ihramsız olarak Mekke’ye tekrar girmesi caizdir. Ancak Recep ayı için durum farklıdır; rivayetlerin zahiri (görünüşü) gereği, eğer kişi Recep ayının son gününde ihrama girer ve ibadetleri Şaban ayında yaparsa, bu umre Recep ayına ait sayılır. Dolasıyla farz ihtiyat gereği Şaban ayında Mekke’den çıkarsa, aynı ay içinde Mekke’ye giriş için tekrar ihrama girmesi gerekir. Diğer aylar için de bu ihtiyatın gözetilmesi iyi olur.
Mesele 591: Soru: Bir kimse umre yapar ve bir ay sonra Cidde'ye gider, dönüşte ise ihramsız olarak Mekke'ye girer. Bu kimsenin görevi nedir?
Cevap: Şu anda özel bir görevi yoktur, ancak eğer kasten ihramsız olarak Mekke'ye girmişse, haram bir iş işlemiş olur ve tövbe etmesi gerekir.
Mesele 592: Soru: Hacı geçersiz olup ertesi yıl Mekke-i Mükerreme'ye gelen ve haccını kaza etmek isteyen kimse hacla yükümlü iken müfrede umresi yapabilir mi?
Cevap: Sakıncası yoktur.
Mesele 593: Soru: Bir kadın adet halindeyken, adet günleri müfrede umresinde yapılacak ibadetleri gerçekleştirmesine izin vermez ve beraberindekiler onun ibadetleri tamamlamasını beklemezler. Bu durumda, tavaf ve namaz için vekil tayin etmesi gerekir; ancak sadece sa’y ve taksir işlemlerini kendisi yapabilir. Böyle bir kadın müfrede umresi için ihrama girebilir mi?
Cevap: Her durumda Mekke’ye giriş için ihrama girmesi gerekir ve tavaf ile namaz için vekil tayin etmelidir.
Mesele 594: Soru: Eğer mükellef bir hicri ay içinde müfrede umresi yaparsa ve sonraki hicri ayda Mekke-i Mükerreme şehrinden çıkar fakat haram bölgesinden çıkmazsa- örneğin Mina'ya gider- bu durumda ihramsız olarak Mekke-i Mükerreme'ye girebilir mi?
Önceki varsayımda, sadece Arafat'a giderse, Mekke-i Mükerreme'ye giriş için ihram giymek farz olur mu?Cevap: Ölçü, haram sınırından çıkmasa bile, Mekke şehrinden çıkılmasıdır. Yani, eğer herhangi bir noktaya Mekke dışına giderse ve o ay içinde umre yapmamışsa, Mekke'ye giriş için ihram giymesi gerekir. Burada kastedilen Mekke şehri, günümüzdeki geniş sınırlarıyla şehir merkezidir.
Mesele 595: Soru: Emniyet güçlerinden olan kimse, acil bir durumda -örneğin bir kaza meydana geldiğinde- derhal Mekke’ye gitmekle görevlendirilir ve zaman darlığı nedeniyle ihramlı olarak Mekke’ye giremezse, bu durumda günah işlemiş olur mu ve kefaret gerekir mi?
Cevap: Günah değildir ve kefareti de yoktur.
Soru 596: Soru: Eğer kişi Zilkade ayında müfrede umresi yapmak için Mekke’ye girerse ve on gün sonra Zilhicce ayında tekrar Mekke’ye girmek isterse, ihramsız girebilir mi?
Cevap: Umre yaptığı aydan sonraki ay Mekke’ye girerse, ihram giymesi gerekir.
Mesele 597: Soru: İşi Mekke’de olan ve Cidde’de ikamet eden, tatil günleri hariç diğer günlerde sürekli olarak Mekke’ye gidip gelen veya haftanın yarısını Mekke’de geçirip diğer yarısını Cidde’de kalan (örneğin üç gün Mekke’ye girip dört gün Cidde’de kalan) bir kişi, umre yaptığı ay sona erdiğinde, yeniden umre yapması gerekir mi?
Cevap: Bahsedilen durumda umrenin tekrar edilmesi farz değildir.
Mesele 598: Soru: Önceki varsayım dikkate alındığında, umre yaptıktan sonra Mekke’den çıkmadan bir sonraki aya ulaşırsa, yeniden ihram giymesi gerekir mi? İhramı nerede giymelidir?
Cevap: Mekke’de kaldığı sürece umrenin tekrarı farz değildir; eğer umreyi tekrarlamak isterse, ihramı giymek için Harem sınırları dışındaki en yakın yere, örneğin Ten’im camisinin bulunduğu yere gidebilir.
Mesele 599: Soru: Taksi şoförü olan ve Mekke’ye yolcu taşıyan bir kişi, daha önce umre yapmamışsa, Mekke’ye ihramla girmesi gerekir mi? İhramsız girmesi durumunda hükmü nedir?
Cevap: Mekke’ye giriş için ihram giymesi ve müfrede umresindeki ibadetleri yerine getirmesi gerekir. Eğer ihramsız girerse, günah işlemiş olur ancak kefaret gerekmez.
- Ekler
Ekler
Farklı Meseleler Hakkında Soru ve Cevaplar
Mesele 600: Soru: Son zamanlarda, Hac ve Ziyaret Organizasyonu’nun İran Milli Bankası ile yaptığı anlaşma uyarınca, temettu haccı yapmak isteyenler bankaya başvurarak kendi adlarına açılan bir hesaba bir milyon Tümen tutarında bir miktarı muzarebe sözleşmesi şeklinde yatırmakta ve bunun dekontunu almaktadırlar. Bu para, hac mevsimine kadar yatıran kişinin hesabında kalmakta ve yazılı sözleşmeye göre, her yıl sonunda hesap sahibine muzarebe karı olarak belirli bir miktar kâr verilmektedir. Hac ve Ziyaret Organizasyonu, önce kayıt yaptıranlara öncelik tanımakta ve yaklaşık üç yıl sonra kişilerin sırasını ilan ederek, talep etmeleri halinde onları hacca göndermektedir. Gönderim zamanı geldiğinde, muzarebeye para yatıran kişi hesabındaki parasını bankadan çekmekte, kalan diğer masraflarla birlikte Hac ve Ziyaret hesabına yatırmakta ve hacca gitmektedir. Şimdi, yazılı bir sözleşme olması ve para sahibi ile banka arasında sözlü bir görüşme yapılmaması dikkate alındığında, muzarebe kârı olarak hesap sahibine ödenen bu oran nasıl değerlendirilmelidir?
Cevap: Bankacılık işlemleri belirtilen şekilde yazılı sözleşme ile yapılması halinde herhangi bir sakınca taşımamaktadır ve muzarebe kârı, mevduat sahibine helal sayılır. Ana para, eğer ticari kazançtan elde edilmiş ve beşte biri (humus) verilmemiş ise, humus yükümlülüğü vardır. Elde edilen kâr ise, hac yolculuğuna çıkmadan önce tahsil edilememişse, o yılın geliri sayılır; eğer aynı yıl hac yolculuğu masraflarına yatırılırsa humus gerekmez.
Mesele 601: Soru: Mescid-i Haram’ın taş döşemesi az miktarda su ile temizlenir ve az miktardaki su, genellikle temizlenmesi gereken yere dökülür; bu durumda genellikle orada pisliğin kalması kesin olarak belirlenmiştir. Taş döşeme üzerine secde etmek caiz midir?
Cevap: Genellikle mescidin tüm noktalarının pis olduğu kesin olarak belirlenmez ve bu konuda araştırma ve inceleme yapmak farz değildir, dolayısıyla taş döşeme üzerine secde etmek caizdir.
Mesele 602: Soru: Mescid-i Haram, kan, idrar veya başka bir pislik nedeniyle kirlenince, çalışanlar onu temizlemek için bizim nazarımızda temizleyici olmayan bir yöntem uygularlar; bu durumda, Mescid-i Haram’ın zemini üzerinde- ister ıslak ister kuru olsun- kılınan namazın hükmü nedir?
Cevap: Secde edilen yerde pisliğin varlığına kesin olarak inanmadığınız sürece namaz geçerlidir.
Mesele 603: Soru: Kâbe'nin etrafında dairesel bir şekilde cemaatle namaz kılmak - diğer şartlara riayet edilmek kaydıyla - sahih ve yeterli midir?
Cevap: İmamın arkasında veya iki yanından birinde duran kimsenin namazı sahihtir. Ancak müstehap ihtiyat gereği, imamın iki yanından birinde duran kişi, imamla Kâbe arasındaki mesafeyi gözetmeli ve imamdan Kâbe'ye daha yakın olmamalıdır. Ama imamın karşısında, Kâbe'nin diğer tarafında duran kimsenin namazı sahih değildir.
Mesele 604: Soru: Kaza namazında Ehlisünnete tabi olmak (Sünni bir imamın arkasında namaz kılmak) sahih midir?
Cevap: Sahih değildir.
Mesele 605: Soru: Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebevi’den ezan ve ikamet sırasında çıkmanın hükmü nedir? Özellikle Sünnîler o anda mescide giderken bizim dışarı çıkmamız hakkında konuşmakta ve bizi eleştirmektedirler.
Cevap: Eğer başkalarının nazarında ilk vakitte kılınan namazı hafife almak olarak görülür ve özellikle mezhebin itibarını zedeleyecekse, bu davranış caiz değildir.
Mesele 606: Soru: Mekke’de on günlük ikamet niyeti olan bir kişi, Arafat, Meş’ar ve Mina ve bunlar aralarındaki mesafelerde namazı seferi mi yoksa tam mı kılmalıdır?
Cevap: Eğer Arafat’a gitmeden önce Mekke’de on günlük ikamet niyeti varsa, ikamet gerçekleştiği sürece ve yeni bir seyahat yapmadığı müddetçe ikamet hükmü devam eder; bu durumda namazlar tam kılınır. Arafat, Meş’ar ve Mina’ya gitmek seyahat sayılmaz.
Mesele 607: Soru: Mekke ve Medine şehirlerinde, namazı seferi kılmakla tam kılma arasında tercih hakkı hükmü geçerli midir, yoksa bu sadece Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebevi ile sınırlı mıdır? Ayrıca eski ve yeni mahalleler arasında fark var mıdır?
Cevap: Mekke ve Medine’nin her yerinde, bu iki kutsal şehirde, namazı seferi veya tam kılma arasında tercih hakkı vardır ve eski ile yeni mahalleler arasında fark yoktur. Ancak ihtiyat olarak, iki kutsal mescid dışında ve on günlük ikamet niyeti olmadan, namazı kısaltmak müstehap sayılır.
Mesele 608: Soru: Namazın tam veya seferi kılınmasının ihtiyari olduğu mekanlarda öğle ve ikindi namazlarının nafileleri kılınabilir mi?
Cevap: Söz konusu mekanlarda namazını tam kılan kimse günlük nafileleri de kılabilir.
Mesele 609: Soru: Müşriklerden beri ve uzak olma merasimine katılmaktan kaçınan kimsenin haccının hükmü nedir?
Cevap: Haccın sıhhatine zarar vermez, ne var ki bunu yapan kimse böyle bir merasime katılmanın faziletinden kendini mahrum etmiştir.
Mesele 610: Soru: Kadın hayız veya nifas zamanında Mescidü'l Haram'ın revakıyla say yapılan yerin ortak duvarı üzerine oturabilir mi?
Cevap: Duvarın Mescidü'l-Haram'ın bir bölümü olduğu ispat edilmesi dışında sakıncası yoktur (yani duvarın mescidin bir bölümü olduğu ispat edilmişse sakıncalı olacaktır).
Mesele 611: Soru: Seyit olan ve seyit olmayan hanımların menopoz yaşı kaçtır?
Cevap: Menopoz yaşının belirlenmesi üzerinde düşünülmesi ve ihtiyat edilmesi gereken bir konudur; kadınlar bu konuda, müçtehitliğin tüm şartlarını taşıyan başka bir müçtehide başvurabilirler.
Mesele 612: Soru: Hilalin görülmesindeki ihtilaf sebebiyle vakfelerin yapılması ve bayram günü hakkında şek eden kimsenin haccının hükmü nedir? Haccını iade etmesi gerekir mi?
Cevap: Zilhicce ayının görülmesinin ispat edilmesi hususunda Ehlisünnet müftüsünün görüş ve fetvasına uygun şekilde amel etmesi yeterlidir. O halde diğer hacı adaylarının eşliğinde vakfelerin yapılması yeterli olacaktır.
Mesele 613: Soru: Makam-ı İbrahim'in (a.s) arkasında Kurân okumak veya dua ya da müstehap namazıyla meşgul olmak isteyen kimsenin, makamın arkasında farz tavaf namazını kılanların izdihamı esnasında Kurân okuması veya dua ve müstehap namazla meşgul olması caiz midir? Yoksa Makam-ı İbrahim'in (a.s) arkasında kalan yeri müstehap namazı kılmakla farz tavaf namazını kılanlar için daraltabilir mi?
Cevap: En güzeli ve hatta daha ötesi ihtiyata daha yakın olanı, farz tavaf namazının kılındığı, izdiham ve kalabalığın olduğu zamanda söz konusu müstehap ibadetlerin kalabalık olmayan yerde yapılmasıdır.
Mesele 614: Soru: Kâğıt veya hasır seccade gibi üzerine secde edilmesi caiz olan şeylerin kullanılması durumunda dikkat çekmesi, diğer namaz kılanların kasıtlı bakışlarına ve muhaliflerin küçültme bahanesine sebep olması dikkate alındığında Mescidü'n-Nebi'de (s.a.a) halı üzerine secde etmek sahih midir?
Cevap: Takiye edilmesi gereken yerlerde halı ve benzeri şeylerin üzerine secde edebilir ve namaz kılmak için başka bir yere gitmeye gerek yoktur. Ancak söz konusu edilen yerde zahmete düşmeyecek şekilde hasır veya taş ya da benzeri şeylerin üzerine secde edebilirse, farz ihtiyat gereği bu şeylerin üzerine secde etmelidir.
Mesele 615: Soru: Mescidü'l-Haram ve Mescidü'n-Nebi'nin (s.a.a) mermerleri üzerine secde etmek caiz midir? Genel olarak hangi tür taşlara secde edilebilir? Çömlek, pişmiş tuğla ve pişmiş kiremit üzerine secde etmenin hükmü nedir?
Cevap: Mermer taşı ve binaların yapımı ve süslenilmesi için kullanılan diğer mermer taşları üzerine secde edilmesi caizdir. Aynı şekilde Akik, Türkuaz, İnci ve benzeri taşların üzerine de secde edilebilir, ne var ki müstehap ihtiyat gereği bu taşlar üzerine secde edilmemelidir. Keza pişmiş tuğla, çömlek, alçı ve kireç üzerine secde edilmesi de caizdir.
Mesele 616: Soru: Ayetullah Gülpeygani'nin (r.a) hac ilmihalinde hac amellerinin pek çok müstehapları zikredilmiştir. Veliyi Emr-i Müslimin'in söz konusu ilmihalde geçen müstehap amelleri yapma konusundaki görüşü nedir?
Cevap: Sevap kastıyla söz konusu müstehaplara amel edilmesinin sakıncası yoktur.
Mesele 617: Soru: İçmeye özelleştirilmiş sularla abdest almanın hükmü nedir?
Cevap: Mübah olması şüpheli suyla abdest alınması doğru değildir.
Mesele 618: Soru: En bilgili müçtehidin birisi bir mesele hakkında fetva vermese ve yalnızca ihtiyat ederek farz olduğunu söylese ve başka bir en bilgin müçtehit de söz konusu fetva hakkında ihtiyat etmezse, ihtiyat gereği farz kılan müçtehidin mukallidi, ihtiyat etmeyen diğer müçtehide kendi müçtehidinden sonra en bilgili birisi unvanıyla müracaat edebilir mi? Yoksa şer'i görevini yerine getirme konumundaki uygulaması, tıpkı kendi müçtehidinin değil, diğer müçtehidin fetvasına uygun olması yeterli midir?
Cevap: Mükellefin ameli şer'i olarak taklit edebileceği müçtehidin fetvasına uygunsa ve o müçtehidi taklit etme esasına göre niyet etse, ameli sahihtir ve teklifini yerine getirmiş olur.
Mesele 619: Soru: Bazen hacı adayları veya diğer yolcular, namaz vaktinde uçaktadırlar. Genellikle uçağın namaz halinde hareketsizlik ve dinginliğe engel olmadığı dikkate alındığında kıyam, kıble, rükû ve secde gibi namazın diğer şartlarına da riayet etmek suretiyle acaba namazın vakti çıkmadan uçağın yere ineceği ve indikten sonra namazın kılınabileceğinin bilinmesi ya da ihtimal verilmesine rağmen, uçakta namaz kılınması yeterli olur mu? Yoksa ertelemeli midir? Ya da kılınmışsa, uçaktan indikten sonra namazın vakti bitmeden iade mi etmelidir?
Cevap: Hareket etmeden ve kıbleye dönülmek suretiyle kılınan namaz sahihtir ve hatta fazileti derk etme yönünde vaktinde kılınması daha faziletlidir.
Mesele 620: Bir kişi, temettü umresinin amellerini tamamlamış ve artık temettu hacını yapamaz; örneğin, teşrik günlerinde hacıların hizmetinde bulunmak üzere Mekke’de kalmak zorundadır. Bu durumda görevi nedir?
Cevap: Müstehap umreyi bırakabilir ve müstehap ihtiyat gereği nisa tavafı yapmalıdır.
Mesele 621: Soru: Bir kişi, hac menziline ulaştıktan sonra deli olmuşsa, velisinin onun haccıyla ilgili görevi nedir?
Cevap: Deli kimsenin velisi, onun haccıyla ilgili herhangi bir yükümlülüğe sahip değildir; kişi akıllanırsa kendisi hac ibadetini yerine getirir. Aksi takdirde, vefatından sonra mirasından bir vekil tayin edilir.
Mesele 622: Soru: İran’dan bize, Mescid-i Nebevi’nin mübarek avlusunda veya mübarek Bakî Mezarlığında harcamak üzere belli miktarda para verilmiştir; ancak bu talebin yerine getirilmesi mümkün değildir. Bu durumda, parayı Şii fakirlere vermemiz caiz midir?
Cevap: Eğer paranın sahipleri razı olurlarsa, paranın Şii fakirlere harcanmasında bir sakınca yoktur.
Ekler
Mesele 623: Soru: Pek çok Kâbe ziyaretçisi, Mescid-i Haram’da itikâfa girmeyi arzu etmektedir; itikâf için oruç tutmanın zorunlu olması sebebiyle, Mekke-i Mükerreme’de oruç ve itikâf için adakta bulunabilirler mi?
Cevap: Farz İhtiyat gereği, adak memlekette veya ikamet edilen yerde yapılmış olmalıdır.
Mesele 624: Soru: Bir kişi Mescid-i Haram’da itikâfa niyet etmiştir; sabah ezanından önce Ten’imde ihrama girebilir ve itikâf halindeyken sâ’yinin yeri mescidin içinde olmadığı dikkate alınarak diğer ibadetleri yapabilir mi?
Cevap: İhrama girebilir ve sâ’y yapmak için mescidden çıkması sakıncalı değildir.
Mesesle 625: Soru: Medine-i Münevvere’de, ihtiyaçların gerçekleşmesi için üç gün oruç tutmanın müstehap olması, sadece yolcuya mı mahsustur yoksa Medine halkı ve on gün kalmayı niyet eden kimseler için de müstehap mıdır?
Cevap: Bu sünnet sadece yolcuya mahsus değildir; yolcunun zikredilmesi, yolculuk halindeyken oruç tutmama istisnası içindir.
- Mesaj ve Konuşmalardan Derlemeler
Mesaj ve Konuşmalardan Derlemeler
“Mescid-i Haram’da, Medine-i Münevvere’de, Allah Teâlâ’nın sevdiği ameller halisane, ihlaslı bir bakışla ve Allah’tan yakarışın olduğu amellerden ibarettir. Bunları tekrar edin, çoğaltın ve arttırın … oralara has duaları veya Kumeyl duası gibi oralara has olmayan duaları okuyun. Kumeyl duasının topluca okunması son derece güzeldir.” (2023/5/17 tarihinde hac sorumlularıyla görüşmesinden bir kesit)
“İnsanın hac fırsatı, onun kendisini sınırsız bir maneviyat atmosferine sokma imkânıdır; günlük hayatımızın tüm kirleri ve kusurlarıyla iç içe geçmiş halinden kendimizi çekip çıkarır ve saf, maneviyat dolu, Allah’a yakınlık ve gönüllü nefis terbiyesi ortamına gireriz. Bu merasime ilk adım attığınız andan itibaren, günlük sıradan hayatımızda helal ve yaygın olan bazı şeyleri kendinize haram kılarsınız; buna ihram denir. İhram, günlük hayatımızda yaygın ve helal olan, yapılması caiz olan birçok şeyi kendimize haram kılmaktır; bunların çoğu gaflete sebep olur, bazıları ise insanı aşağılık bir duruma düşürür.
Görünüşteki ve maddi övünme araçlarının tamamı elimizden alınır; önce kıyafetler. Mevki, makam, rütbe, kıyafetler, şatafatlı giysiler ve bunların hepsi bir kenara bırakılır ve herkes aynı kıyafete bürünür. Aynaya bakmayın, çünkü bu kendini beğenme ve benmerkezcilik belirtisidir. Güzel koku sürmeyin, çünkü bu gösteriş aracıdır. Güneşin altında veya yağmur altında kalmaktan kaçmayın, hareket halindeyken kapalı bir yere girmeyin; çünkü bu rahatlık ve konfor arayışının göstergesidir. Eğer kötü kokan bir yerden geçiyorsanız burnunuzu kapatmayın; ihramın diğer kuralları da böyledir; kendinize, bu süre boyunca rahatlık ve nefsin arzularından, haram cinsel tutkularından uzak durmayı emreder; hem gösteriş hem de ayrımcılık unsurları ortadan kaldırılır. Bunların hepsi kaldırılır.
Sonra Kâbe’nin ve Mescid-i Haram’ın içine girilir ve basitlik ve gösterişsizlikle birlikte ihtişam ve büyüklük gözle, elle, tüm varlığınızla hissedilir. Bu büyüklük ve ihtişam, maddi zenginlik ve süslemelerden değil; sıradan insanların tarif edebilmesi bile mümkün olmayan bir büyüklüktür. Sonra bu dönen, coşkun kalabalığın içine girilir, bir merkezin etrafında dönülür; hem zikirle, hem dua ile, hem ağlayarak, hem huşu içinde, hem Allah ile konuşarak. Ardından Safa ile Merve arasındaki sa’y böyledir, Arafat ve Meş’ar’da durmak böyledir, Mina günlerindeki farzlar böyledir. İşte bu hacdır.” (2008/5/11 tarihinde hac hizmetlileri ve hac sorumlularıyla yaptığı görüşmedeki konuşmalarından bir kesit)
“Mekke’ye gidenler, Mekke’yi sadece pazar gezmeye ve dükkân dolaşmaya feda etmesinler. Mekke, bu tür şeylerin çok üzerindedir. Sonra ticaret için ayrı bir seyahat yapabilir ve istedikleri yerde dolaşabilirler. Ancak hacda, bu “bilinen günleri” kendileri için, ziyaret, tefekkür ve hatırlama için saklasınlar ve bunu değersiz işlere feda etmesinler. Cemaat namazlarına katılsınlar. Toplantılara iştirak etsinler. Vakit namazlarını mutlaka yüksek makamdaki kutsal mekanlarda cemaatle kılmaya gayret etsinler. Sizlerin oradaki varlığınız, İran milletinin beklenti içinde olduğu imanlı ve takva sahibi bir varlık olsun.” (1994/4/20 tarihinde hac hizmetlilerine yaptığı konuşmalardan bir kesit)
“Hacda en önemli meselelerden biri “birlikte yaşam”dır. Birbirlerini tanımayan, farklı kültürlere, farklı coğrafyalara, farklı renklere ve farklı dillere sahip olan insanlar burada bir arada, uyum içinde yaşamak zorundadırlar.” (2022/6/8 tarihinde hac hizmetlilerine yaptığı konuşmalardan bir kesit)
“Siyasi boyutta, haccın temel ekseni, İslam ümmetinin vahdet kimliğinin sergilenmesidir. Kardeşlerin birbirinden uzaklaşması, düşmanlara alan açar ve Müslümanlar arasında fitne tohumlarının yeşermesine zemin hazırlar. İslam ümmeti, farklı milletlerden, ırklardan ve çeşitli mezhep takipçilerinden oluşmuştur. Bu çeşitlilik, dünyanın hassas ve önemli bir coğrafi bölgesinde yaygınlıkla birlikte, bu büyük topluluğun gücü olarak kabul edilebilir. Ortak mirasları, kültürleri ve tarihleri, geniş bir coğrafyada daha etkin hale gelir; insanî ve doğal yeteneklerin her türlüsü bu hizmete sunulur. Böylece İslam ümmeti, sahip olduğu farklılıklarla daha güçlü, daha verimli ve daha etkili bir bütün oluşturur.” (2006/12/29 tarihinde Hac Kongresi’ne mesajından bir kesit)
“Hac, zulüm ve sömürü merkezi olan, güçsüzleri ezen ve yağmalayan müstekbirler karşısında bir güç gösterisidir; bugün İslam ümmetinin beden ve ruhu onların zulmü ve kötülüğü yüzünden yara almış ve kanlıdır. Hac, ümmetin hem sert hem yumuşak kabiliyetlerinin sergilendiği bir platformdur. Bu, haccın doğasıdır, ruhudur ve en önemli hedeflerinden biridir; işte bu yüzden Büyük İmam Humeyni (r.a) onu “İbrahimî Hac” olarak adlandırmıştır.” (26/9/20 tarihinde hac günlerinin yaklaşması münasebetiyle yaptığı açıklamalardan bir kesit)
“İslam’ın Müslümanlara armağan ettiği İbrahimî Hac, izzetin, maneviyatın, birliğin ve ihtişamın tezahürüdür; İslam ümmetinin büyüklüğünü ve onların Allah’ın sonsuz kudretine dayanmalarını düşmanlarına gösterir ve onları uluslararası zorba ve güç sahiplerinin insanlık toplumlarına dayattığı yolsuzluk, aşağılık ve zayıflatma bataklığından ayırır. İslami ve tevhidî hac, “kâfirler karşısında sert, aralarında ise merhametli” olmanın bir simgesidir; müşriklerden berâet (nefret ve uzaklaşma) ve müminler arasında sevgi ve birlik yeridir.” (2016/9/5 tarihinde hac mevsiminin yaklaşması münasebetiyle Müslümanlara mesajlarından bir kesit)