Fıkhî Sorulara Cevap
- TAKLİT HÜKÜMLERİ
- TAHARET HÜKÜMLERİ
- NAMAZ HÜKÜMLERİ
- ORUÇ HÜKÜMLERİ
- HUMUS HÜKÜMLERİ
- CİHAD
CİHAD
Soru 1048: Masum İmam’ın (selam ona olsun) gaybeti zamanında cihad-ı ibtidaî'nin hükmü nedir? Acaba bütün şartları taşıyan fakihin (Veliyy-i Emr-i Müslimin), bu konuda hüküm vermesi caiz midir?
Cevap: Bütün şartları taşıyan veliyy-i fakihin, maslahat gerektirdiğinde cihad-ı ibtidaî hükmünü vermesinin caiz olduğunu söylemek uzak bir görüş değildir ve hatta güçlü olan görüş budur.
Soru 1049: İslam'ın tehlikeye maruz kaldığını teşhis ettikten sonra anne ve babanın rızası olmadan, İslam'ı savunmanın hükmü nedir?
Cevap: İslam ve Müslümanları savunmak farzdır ve anne-babanın iznine bağlı değildir. Ama bununla birlikte mümkün olduğu kadar onların rızasını elde etmeye çalışmak iyidir.
Soru 1050: İslam ülkelerinde yaşayan Ehl-i Kitap, zımmî hükmünde midir?
Cevap: Himayesinde yaşadıkları İslam hükümetinin kanun ve kurallarına uydukları müddetçe ve onlara verilen âmânla-güvenceyle çelişen bir iş yapmazlarsa, kendileriyle antlaşma yapılan kimseler hükmündedirler.
Soru 1051: Müslüman birinin, kâfirlerin veya Müslümanların beldelerinde yaşayan ve Ehl-i Kitaptan olan veya olmayan kâfir bir erkek veya kadını, istimlak etmesi caiz midir?
Cevap: Bu iş câiz değildir. Eğer kâfirler İslam topraklarına saldırırsa ve bir kısmı Müslümanlar tarafından esir edilirse, savaş esirlerinin kaderi İslam hâkiminin elindedir ve Müslümanların esirlerin kaderini belirleme hakkı yoktur.
Soru 1052: Eğer Muhammedî öz İslâm’ı korumanın, canı muhterem olan bir kişinin kanının dökülmesine bağlı olduğunu varsayarsak, bu işi yapmak caiz midir?
Cevap: Canı muhterem olan birinin kanını haksız yere dökmek şer'an haram olup Muhammedî öz İslâm'la çelişmektedir. Bu yüzden, Muhammedî öz İslâm'ı korumanın suçsuz bir kişiyi öldürmeye bağlı olduğu sözü anlamsızdır. Ancak eğer maksadınız mükellefin Allah Azze ve Celle'nin yolunda cihat etmede ve Muhammedî öz İslâm'ı savunmada öldürülmeye maruz kalabileceği durumlarsa, bu varsayımın farklı durumları vardır. Eğer mükellef kendi teşhisine göre İslâm'ın tehlikede olduğu anlarsa, öldürülmeye maruz kalsa bile İslâm'ı savunmak için kıyam etmesi farzdır.
- MARUFU EMRETMEK VE MÜNKERDEN SAKINDIRMAK
- HARAM KAZANÇLAR
- SATRANÇ VE KUMAR ALETLERİ
- MÜZİK VE TEGANNİ
MÜZİK VE TEGANNİ
Soru 1128: Helâl müziği haram müzikten ayıran şey nedir? Acaba klasik müzik helâl midir? Bu konuda bize bir ölçü verebilir misiniz?
Cevap: Örfe göre eğlendirici ve Allah yolundan saptırıcı olan her müzik haram sayılır. [Bu konuda] klasik müzikle diğer müzikler arasında hiçbir fark yoktur. Mevzunun belirlenmesi de mükellefin örfî görüşüne bırakılmıştır. Belirtilen özelliklerde olmayan müziğin bir sakıncası yoktur.
Soru 1129: Dinî kurum ve müesseselerce sakıncasız olduğu söylenen kasetleri dinlemenin hükmü nedir? Keman, viyola ve ney gibi müzik aletlerini kullanmanın hükmü nedir?
Cevap: Söz konusu kasetleri dinlemenin caiz olması, mükellefin kendi teşhisine bağlıdır; eğer mükellef, insanı eğlendirici ve Allah yolundan saptırıcı olmadığına ve batıl sözler de içermediği sonucuna varırsa, onu dinlemesinin sakıncası yoktur. Dolayısıyla, sırf dinî bir kurum ve müessese tarafından sakıncasız olduğunun söylenmesi, onun mubah olması için şer'î bir delil teşkil etmez. Müzik aletlerini, eğlendirici haram müziklerde kullanmak caiz değildir; ama bu aletlerden makul amaçlar için helâl olarak yararlanmanın sakıncası yoktur. Konunun örneklerinin teşhisinde de ölçü, mükellefin kendi görüşüdür.
Soru 1130: Eğlendirici ve Allah yolundan saptırıcı müzikten maksat nedir? Eğlendirici ve saptırıcı müziklerle diğer müzikleri ayırt etmenin yolu nedir?
Cevap: Eğlendirici ve Allah yolundan saptırıcı müzik, sahip olduğu özellikleri nedeniyle insanı Allah Teâlâ’dan ve ahlâkî erdemlerden uzaklaştıran, laubaliliğe ve günaha sürükleyen müziktir. Konunun teşhisi için başvurulması gereken merci örftür.
Soru 1131: Müzik hakkında hüküm verirken çalgıcın kişiliğinin, çalgı yerinin ve amacının etkisi var mıdır?
Cevap: Haram müzik, eğlendirici ve Allah yolundan saptırıcı olan müziktir; bazen müzisyenin kişiliği veya çalgıyla birlikte söylenen söz, çalgı yeri ve diğer şartlar, müziğin, haram olan eğlendirici ve Allah yolundan saptırıcı müziğin veya bir başka haramın kapsamına girmesinde etkili olabilir; örneğin bu özellikler sonucunda fesada yol açabilir.
Soru 1132: Müziğin haram oluşundaki ölçü, onun sadece coşturucu ve eğlendirici oluşu mudur, yoksa bunun yanında tahrik edici ve heyecanlandırıcı oluşunun da etkisi var mıdır? Eğer müzik, dinleyenleri kederlendirir veya ağlatırsa hüküm nedir? Müzik ve çalgı aletlerinin eşliğinde gazel okumanın ve dinlemenin hükmü nedir?
Cevap: Bunda ölçü, müziğin çalınmasının niteliği ile birlikte onun bütün özelliklerinin dikkate alınması; eğlendirici ve Allah yolundan saptırıcı müziklerden olup olmadığıdır. Bu durumda, tabiatı gereğince eğlendirici, neşelendirici ve saptırıcı türden müzik, ister heyecanlandırıcı olsun, ister olmasın, ister dinleyiciyi kederlendirsin ve isterse ağlatsın böyle bir müzik haramdır. Müzik aletleri eşliğinde okunan gazeller, teganni, eğlendirici ve saptırıcı müzik hâlini alırlarsa, onları söylemek ve dinlemek haramdır.
Soru 1133: İslâm fıkhına göre haram olan teganni nedir? Acaba sadece insan sesiyle sınırlı mıdır, yoksa müzik aletlerinden çıkan sesleri de içerir mi?
Cevap: Teganni, insanın, dalgalandırarak gırtlaktan çıkardığı, eğlendirici ve Allah yolundan saptırıcı sese denir. Sesi bu şekilde gırtlakta dalgalandırarak çıkarmak ve onu dinlemek haramdır.
Soru 1134: Düğün törenlerinde kadınların müzik aletlerinden olmayan kaplara ve diğer araçlara ritimle vurmaları caiz midir? Ses, meclisten dışarı çıkar ve erkekler de duyarsa hüküm nedir?
Cevap: Bunların caiz olması nasıl kullanıldıklarına bağlıdır. Eğer geleneksel düğün törenlerinde yaygın olduğu şekilde kullanılır, eğlendirici ve saptırıcı olmaz ve herhangi bir fesada ve günaha da yol açmazsa sakıncası yoktur.
Soru 1135: Kadınların, düğün törenlerinde tef çalmasının hükmü nedir?
Cevap: Müzik aletlerini, eğlendirici ve Allah yolundan saptırıcı müzikleri çalmak amacıyla kullanmak caiz değildir.
Soru 1136: Eğlendirici ve Allah yolundan saptırıcı nitelikte olan ve teganni ile okunan müziği evde dinlemek caiz midir? Eğer insan bundan etkilenmezse hüküm nedir?
Cevap: İster evde yalnız başına olsun, ister başkalarının yanında olsun ve ister etkilensin, ister etkilenmesin, bu tür müzikleri dinlemek her hâlükârda [mutlak olarak] haramdır.
Soru 1137: Mükellefiyet yaşına yeni erişen bazı gençler, İran İslâm Cumhuriyeti'nin resmî radyo ve televizyon kanallarından yayınlansa bile, mutlak suretle müziğin haram olduğuna fetva veren müçtehitlerden taklit etmektedirler; bu konuda hüküm nedir? Acaba veliyy-i fakih, dinlenilmesi helâl olan bir müziğin dinlenmesine müsaade etmiş olursa, hükümet hükümlerine istinaden verilen bu müsaade, o müziklerin caiz olması için yeterli midir, yoksa onların kendi müçtehitlerinin fetvalarına uygun olarak hareket etmeleri mi gerekir?
Cevap: Müzik dinlemenin caiz oluşu veya olmayışına fetva vermek hükümete ait verilen bir hüküm değildir; bu, fıkhî bir hükümdür. Bu konuda her mükellefin kendi taklit merciinin fetvasına uyması farzdır. Fakat müzik eğer eğlendirici ve Allah yolundan saptırıcı türden değilse ve herhangi bir günaha da yol açmıyorsa, haram olması için bir neden yoktur.
Soru 1138: İlmihâl kitaplarında kullanılan "müzik ve teganni"den maksat nedir?
Cevap: Teganni, sesi eğlendirici ve Allah yolundan saptırıcı olacak şekilde boğazda titretmektir. Bu, hem söyleyene, hem de dinleyene haram olan bir günahtır. Müzik ise, müzik aletlerini günah meclislerinde yaygın olduğu gibi coşturucu ve saptırıcı şekilde çalmaktır; eğer böyle olursa, hem çalana ve hem de dinleyene haramdır. Ama bu şekilde değilse, özü itibariyle caizdir ve hiçbir sakıncası yoktur.
Soru 1139: Sahibinin sürekli müzik dinlediği bir yerde çalışıyorum ve dolayısıyla istemeden bunları dinlemek zorunda kalıyorum; acaba bu, benim için caiz midir?
Cevap: Eğer eğlence ve günah meclislerine uygun olan eğlendirici ve Allah yolundan saptırıcı teganni ve müzik içeren parçaları dinliyorsa, onları dinlemek caiz değildir. Fakat o iş yerinde bulunmak zorundaysanız, oraya gidip çalışmanızın sakıncası yoktur. Bununla beraber istemeyerek duymak zorunda olsanız bile, bu tür müzikleri dinlemekten sakınmanız farzdır.
Soru 1140: İran İslâm Cumhuriyeti radyo ve televizyon kanallarından yayınlanan müziklerin hükmü nedir? İmam Humeyni'nin (r.a) mutlak surette müziğin helâl olduğunu açıkladığı sözü, acaba doğru mudur?
Cevap: İmam Humeyni'nin (r.a) müziği mutlak surette helâl bildiği söylentisi, yalan ve iftiradır. Çünkü İmam Humeyni (r.a) eğlence ve günah meclislerine uygun olan müzikleri haram bilmekteydi. Fakat görüş farklılıkları, mevzunun teşhisinden kaynaklanmaktadır; çünkü mevzunun teşhisi mükellefin kendisine bırakılmıştır. [Dolayısıyla] bazen müzisyen ile dinleyicinin teşhisi farklı olabilir. Bu durumda bir müzik, eğer mükellefe eğlendirici ve Allah yolundan saptırıcıysa, onu dinlemesi ona haramdır. Fakat şüpheli müzikler helâl hükmündedir. Ayrıca bir müziğin sırf radyo ve televizyondan yayınlanması, onun helâl ve mubah oluşuna dair şer'î delil teşkil etmez.
Soru 1141: Bazen radyo ve televizyondan, şahsi görüşüme göre eğlence ve günah meclislerine uygun olduğunu düşündüğüm müzikler yayınlanmaktadır; acaba bunları dinlemekten kaçınmak ve diğerlerini de engellemek bana farz mıdır?
Cevap: Eğer bunları eğlendirici ve Allah yolundan saptırıcı bir müzik çeşidi olarak görüyorsanız, onları dinlemeniz caiz değildir. Fakat münkerden nehiy etme babından diğerlerini sakındırmanız, onların da söz konusu müziğin, haram müzik türünden olduğu hususunda sizinle aynı görüşü paylaştıklarını bilmenize bağlıdır.
Soru 1142: Batı ülkelerinin mahsulü olan eğlendirici müzikleri ve tegannileri dinlemenin ve dağıtmanın hükmü nedir?
Cevap: Eğlendirici ve Allah yolundan saptırıcı müzik ve teganninin dinlenmesine cevaz verilmemesinde, diller ve üretilen ülkeler arasında hiçbir fark yoktur; dolayısıyla teganni veya haram müzikleri içeren kaset, [cd, vb. her şeyin] dağıtımı, alım satımı ve dinlenmesi caiz değildir.
Soru 1143: Kadın ve erkeğin ister enstrüman eşliğinde olsun, ister olmasın radyo veya kasetten teganni şeklinde şarkı-türkü söylemelerinin hükmü nedir?
Cevap: Eğlendirici ve Allah yolundan saptırıcı müzik ve teganni haramdır. [Dolayısıyla] ister erkek söylesin, ister kadın, ister canlı olsun, ister kasetten, ister müzik aletleri eşliğinde olsun, ister olmasın, teganni şeklinde söylemek ve dinlemek caiz değildir.
Soru 1144: Cami gibi mukaddes mekânlarda makul ve helâl hedef ve amaçlarla müzik çalmanın hükmü nedir?
Cevap: Eğlendirici ve Allah yolundan saptırıcı müzik çalmak, caminin dışında bile olsa ve yine makul helâl amaçlar taşısa da mutlak olarak caiz değildir. Fakat mukaddes yerlerde bazı münasebetler gereği müzik nağmeleri eşliğinde inkılap marşları vb. şeyleri okumanın ve söylemenin, o yerin saygınlığıyla çelişmemesi ve cami gibi yerlerde namaz kılanları rahatsız etmemesi şartıyla sakıncası yoktur.
Soru 1145: Enstrüman ve özellikle "santur" (kanuna benzer bir müzik aleti) çalmayı öğrenmenin bir sakıncası var mıdır? Diğerlerini buna teşvik etmenin hükmü nedir?
Cevap: Fesat ve günaha yol açmadığı takdirde müzik aletlerini makul ve mubah amaçla inkılap marşlarında, dinî marşlarda, yararlı kültürel vb. programları uygulamada kullanmanın sakıncası yoktur. Bu amaçla bir enstrümanı çalmayı öğrenmenin ve öğretmenin özü itibariyle bir sakıncası yoktur; ancak müziği yaymak, kutsal İslam sisteminin asil hedefleri ile uyumlu değildir.
Soru 1146: Kadının, teganni [güzel, hoşa gidecek sesle] ile okuduğu şiiri veya başka sözleri dinlemenin hükmü nedir? Bu konuda dinleyenin genç veya yaşlı, erkek veya kadın olması hükmü değiştirir mi? Dinleyen kişi kadının mahremi olursa hüküm nedir?
Cevap: Eğer kadının sesi, [eğlence meclislerinde olduğu gibi] eğlendirici ve saptırıcı teganni şeklinde olursa, lezzet alma kastıyla dinlenir veya herhangi bir fesada yol açarsa onu dinlemek caiz değildir ve yukarıdaki durumlar arasında da hiçbir fark yoktur.
Soru 1147: Ülkelerin millî mirası olan geleneksel ve yerel müzikler haram mıdır?
Cevap: Örfün nazarında eğlendirici ve Allah yolundan saptırıcı müziklerden sayılan her şey mutlak suretle haramdır; bu hususta ülkeler arasında ve geleneksel müziklerle diğerleri arasında hiçbir fark yoktur.
Soru 1148: Bazen Arapça yayın yapan radyolardan bazı müzikler yayınlanmaktadır; Arapçayı dinleme şevkiyle bunlara kulak vermek caiz midir?
Cevap: Eğlendirici ve saptırıcı müzikleri dinlemek mutlak suretle haramdır; sırf Arapça dinleme şevki, bunları dinlemeyi şer'an helâl kılmaz.
Soru 1149: Müzik aletleri olmaksızın nağmeli şiir okumak ve okununca eşlik etmek caiz midir?
Cevap: Müzik aletleri eşliğinde olmasa bile teganni haramdır. Teganniden kasıt, sesi, eğlence ve Allah yolundan saptırıcı meclislere uygun olacak şekilde çıkarmaktır. Fakat şiir okumanın ve tekrarlamanın özü itibariyle hiçbir sakıncası yoktur.
Soru 1150: Müzik aletlerinin alım satımının hükmü nedir? Bunları kullanmanın sınırı nedir?
Cevap: Eğlendirici ve saptırıcı olmayan müzikler çalmak amacıyla ortak amaçlı (hem helâl hem de haram müzikler için) kullanılan müzik aletlerinin alım satımının sakıncası yoktur.
Soru 1151: Duayı, Kur’an’ı ve ezanı müzik parçası gibi teganniyle okumak caiz midir?
Cevap: Sesi, günah ve eğlence meclislerine uygun şekilde teganniyle çıkarmak, mutlak olarak hatta dua, Kur'ân, ezan, mersiye vb. şeyler okurken bile haramdır.
Soru 1152: Günümüzde müzik, depresyon, ıstırap, cinsel sorunlar ve kadınların soğuk mizaçları gibi bazı psikolojik hastalıkların tedavisinde kullanılmaktadır; bunun hükmü nedir?
Cevap: Güvenilir ve uzman bir doktorun, hastanın tedavisinin müzikten yararlanmaya bağlı olduğuna dair kesin görüş belirtmesi durumunda hastanın tedavisinin gerektirdiği miktarda müzikten yararlanmasının sakıncası yoktur.
Soru 1153: Haram müziği dinlemek eğer insanın eşine daha çok ilgi duymasına sebep olursa, hüküm nedir?
Cevap: Sırf eşe daha çok ilgi duymaya sebep olması, haram müziği dinlemek için şer'î bir ruhsat olamaz.
Soru 1154: Çalgıcıların da kadınlardan oluşan bir grup olduğunu bilerek, bir kadının, kadınlar için konser vermesinin hükmü nedir?
Cevap: Eğer konser, eğlendirici ve Allah yolundan saptırıcı bir şekilde icra edilirse veya çalınan müzik, eğlendirici ve Allah yolundan saptırıcı türden ise haramdır.
Soru 1155: Eğer müziğin haram oluşunda ölçü, eğlendirici olması, eğlence ve günah meclislerine uygun olması ise, bu durumda bazı insanları ve hatta mümeyyiz olmayan çocukları coşturan marş ve şarkıların hükmü nedir? Acaba kadınların teganni ile okudukları ama coşturucu olmayan müptezel kasetler haram mıdır? Ayrıca sürücülerinin genellikle bu gibi kasetler kullandığı umumî taşıtlara binen yolcuların görevi nedir?
Cevap: Teganniyle çıkarılan neşelendirici ses ve okunan müzik, nitelik veya içerik ya da çalgıcının çalgı aletlerini kullanırken veya şarkıcının okurken sergilediği özel durum itibariyle eğlendirici ve saptırıcı müzik türünden olursa, onu dinlemek, dinlediğinde etkilenmeyen kimse için bile haramdır. Eğer otobüs ve diğer umumî taşıtlarda haram olan eğlendirici müzik çalınırsa, yolcuların onu dinlemekten sakınmaları ve [müziği çalanları] kötülükten sakındırmaları gerekir.
Soru 1156: Erkeğin kendi helâlinden lezzet almak amacıyla yabancı bir kadının teganniyle söylediği haram müziği dinlemesi caiz midir? Acaba eşlerin birbirleri için teganniyle haram şarkılar söylemeleri caiz midir? Allah Teâlâ’nın müziği, günah ve eğlence meclisleriyle iç içe olduğu ve bu ikisinin birbirinden ayrı tutulamayacağından dolayı haram kıldığı, müziğin haram oluşunun da, günah ve eğlence meclislerinin haram olmasından kaynaklandığı söylenmektedir; bu görüş doğru mudur?
Cevap: Eğlendirici ve saptırıcı bir şekilde şarkı söylemekten ibaret olan haram müzikleri dinlemek kesinlikle haramdır. Hatta karı koca olsalar ve haram şarkı söylemeyi birbirinden lezzet alma kastıyla isteseler bile bu, haram şarkı ve müzik dinlemeyi caiz yapmaz. Teganni [haram şarkı]ve ona benzer şeylerin haram oluşu, şeriata itaat üzere sabit olmuştur ve Şii fıkhının sabit hükümlerinden biri olarak kabul edilmiştir. Farazi kriterlere, psikolojik ve sosyal etkilere tabi değildir; ancak bu haram unvanı onun için geçerli olduğu sürece onun hükmü, haram ve mutlak olarak ondan kaçınılmasının farz oluşudur.
Soru 1157: Eğitim Bilimleri Fakültesi öğrencileri, ihtisası dersler aşamasında devrim marşları ve türküleri dersine katılmak zorundadırlar; zira orada müzik parçalarını öğrenirler ve yüzeysel olarak onları tanırlar. Bu dersi öğrenmenin temel aracı orgdur. Zorunlu olan bu dersi almanın hükmü nedir? Bahsedilen cihazı alıp kullanmamızın hükmü nedir? Özellikle, erkeklerin önünde alıştırma yapmakla ilgili olarak kız öğrencilerin görevi nedir?
Cevap: Müzik aletlerini; inkılap marşları, faydalı dini ve kültürel faaliyetlerde kullanmanın sakıncası yoktur. Bahsi geçen işlerde kullanmak için müzik aletlerinin alım satımının, öğrenmenin ve öğretmenin sakıncası yoktur. Bayan öğrenciler de farz olan İslami örtü ve ölçülere uyarak bu derslere katılabilirler.
Soru 1158: Görünüşte devrim marşları niteliğinde olan ve örfte de devrim marşları olarak bilinen bazı şarkılar var; fakat bunları söyleyen kişinin marş kastıyla mı, yoksa eğlendirici ve coşturucu müzik kastıyla mı söylediğini bilmiyoruz. Bunları söyleyen kişinin Müslüman olmadığı, fakat söylediği sözlerin vatan sevgisini aşıladığını ve insanı vatanın işgali karşısında direnmeye sevk ettiği dikkate alındığında bunları dinlemenin hükmünü açıklar mısınız?
Cevap: Dinleyiciye göre örf açısından eğlendirici ve Allah yolundan saptırıcı bir nitelik taşımazsa, bunları dinlemenin sakıncası yoktur; söyleyenin niyetinin ve söylediği sözlerin içeriğinin bu konuda hiçbir etkisi yoktur.
Soru 1159: Bazı spor dallarında antrenör ve uluslararası hakem vasfını taşıyan bir genç, mesleği gereği haram müzik çalınan kulüplere girmek zorunda kalıyor; geçiminin bir bölümünü bu yolla temin ettiği ve bulunduğu bölgede iş sahalarının az olduğu göz önünde bulundurulursa acaba onun bu işte çalışması caiz midir?
Cevap: Her ne kadar eğlendirici ve teganni şeklinde olan müziği dinlemesi haram olsa da bu meslekte çalışmasının sakıncası yoktur. Ama zorunlu durumlarda dinlemekten sakınmak kaydıyla, haram müzik meclislerine girmesi caizdir; bu durumda elinde olmaksızın duyduğu şeylerin [haram müzik] sakıncası yoktur.
Soru 1160: Acaba müziği sadece dinlemek mi haramdır, yoksa duymak da mı haramdır?
Cevap: Örfe göre duymanın da dinlemek sayıldığı bazı durumlar dışında, eğlendirici ve haram müziği duymak, dinlemek hükmünde değildir.
Soru 1161: Kur'an-ı Kerim'in okunması ile birlikte, günah ve eğlence meclislerinde yaygın olarak kullanılan çalgılar dışındaki çalgılarla müzik çalınması caiz midir?
Cevap: Kur'ân-ı Kerim'i güzel bir sesle ve makamla, Kur’an’ın şanına uygun bir şekilde okumanın sakıncası yoktur; hatta haram olan teganni haddine ulaşmaması kaydıyla tercih edilir bir şeydir; fakat müzik eşliğinde Kur'ân okumanın şer’i bir dayanağı ve veçhi yoktur.
Soru 1162: Doğum günleri ve diğer törenlerde davul çalmanın hükmü nedir?
Cevap: Müzik ve çalgı aletlerini eğlendirici ve Allah yolundan saptırıcı bir şekilde kullanmak mutlak suretle haramdır.
Soru 1163: Öğrencilerin, Eğitim Bakanlığı'nın marş ekipleri ve bando takımlarında kullandıkları müzik aletlerinin hükmü nedir?
Cevap: Örf açısından hem helâl, hem de haramda kullanılabilecek müzik aletlerini eğlendirici ve saptırıcı olmamak kaydıyla helâl amaçlarla kullanmak caizdir; fakat örfen eğlendirici ve Allah yolundan saptırıcı müziklere has olan çalgı aletlerinden sayılan müzik aletlerini kullanmak caiz değildir.
Soru 1164: Müzik aletlerinden sayılan "santur" aleti imal etmek ve bir meslek olarak ondan kazanç elde etmek caiz midir? Acaba bu sanayiyi geliştirmek ve çalgıcıları bu aleti çalmaya teşvik etmek için yatırım yapmak ve yardım etmek caiz midir? Geleneksel müziği yaymak ve ihya etmek amacıyla ülkenin geleneksel müziklerini öğretmek caiz midir?
Cevap: Millî marşlar, devrim marşları veya helâl ve faydalı herhangi bir şeyi icra etmek için musiki aletlerinin kullanılmasında, eğlendirici ve Allah yolundan saptırıcı [haram müzik] seviyesine ulaşmadığı sürece bir sakınca yoktur. Aynı şekilde bahsi geçen amaçlar için çalgı aletlerinin yapımı, öğretim ve öğreniminin kendi başına bir sakıncası yoktur.
Soru 1165: Hangi aletler eğlendirici sayılır ve kullanılması hiçbir durumda caiz değildir?
Cevap: Fikirsel ve inançsal sapmalara veya günaha düşmeye neden olan, genellikle helâl menfaati olmayan, eğlendirici ve Allah yolundan saptırıcı müzik yapımında kullanılan aletlerdir.
Soru 1166: Haram içeriğe sahip ses kaset ve CD’lerini çoğaltmak için ücret almak caiz midir?
Cevap: Dinlenmesi haram olan bütün ses CD ve kasetlerin kopyalanması ve bunun karşılığında ücret alınması caiz değildir.
- DANS
DANS
Soru 1167: Düğün törenlerinde yapılan yerel danslar caiz midir? Bu törenlere katılmanın hükmü nedir?
Cevap: Farz ihtiyat gereği erkeğin dans etmesi haramdır. Kadının kadınlar için dans etmesi de eğer eğlendirici unvanı taşırsa, örneğin kadınlar toplantısı dans partisine dönüşürse sakıncalıdır ve farz ihtiyat gereği terk edilmelidir. Yine eğer şehvet uyandıracak veya fesada neden olacak şekilde veya haram fiil (haram müzik ve şarkı söylemek gibi) eşliğinde olursa ya da söz konusu mekânda namahrem bir erkek varsa, haramdır. Bu hükümde düğün meclisleri ile diğerleri arasında bir fark yoktur. Dans toplantılarına katılmak da eğer diğerlerinin yaptığı haram işi onaylamak sayılırsa veya haram bir işi yapmayı gerektirirse, caiz değildir. Bunun dışındaki durumlarda sakıncası yoktur.
Soru 1168: Kadınlar toplantısında müzik çalınmaksızın dans etmek haram mıdır, yoksa helal mi? Eğer haramsa iştirak edenlerin toplantıyı terk etmeleri farz mıdır?
Cevap: Kadının kadın için dans etmesi eğer eğlendirici unvanı taşırsa, örneğin kadınlar toplantısı dans partisine dönüşürse, sakıncalıdır ve farz ihtiyat gereği terk edilmelidir. Yine eğer şehvet uyandıracak veya haram iş yapmayı gerektirecek ya da bir fesada yol açacak olursa, haramdır. Yapılan haram işe itiraz unvanıyla söz konusu toplantıyı terk etmek, kötülükten sakındırmanın bir örneği sayılırsa, [orayı terk etmek] farzdır.
Soru 1169: Erkeğin erkek için, kadının kadın için veya erkeğin kadınlar arasında veya kadının erkekler arasında yaptığı yerel dansların hükmü nedir?
Cevap: Farz ihtiyat gereği erkeğin dans etmesi haramdır. Kadının başka kadınlar için dans etmesi de eğer eğlendirici unvanı taşırsa, örneğin kadınlar toplantısı dans partisine dönüşürse sakıncalıdır ve farz ihtiyat gereği terk edilmelidir. Bunun aksi bir durumda da eğer şehvet uyandıracak veya fesada neden olacak şekilde veya haram fiil (haram müzik ve şarkı söylemek gibi) ile birlikte olursa veya namahrem bir erkek varsa, haramdır.
Soru 1170: Erkeklerin ve küçük kızların toplu olarak danslarını televizyondan veya diğer yerlerde seyretmenin hükmü nedir?
Cevap: Onu seyretmek, eğer şehvetin uyanmasına neden olursa veya günah işleyeni ve davranışını onaylamak anlamına gelirse ya da fesada yol açarsa, caiz değildir.
Soru 1171: Eğer düğüne gitmek toplumsal adetlere saygıdan dolayı olursa, acaba dans olması ihtimalinden dolayı [yine de] şer'an bir sakıncası var mıdır?
Cevap: Dans edileceği muhtemel olan düğün törenlerine katılmak, haram işleyen kimseyi onaylamak anlamına gelmedikçe ve harama düşmeye de sebep olmazsa sakıncası yoktur.
Soru 1172: Kadının kocası için ve erkeğin de karısı için dans etmesi haram mıdır?
Cevap: Herhangi bir haram işlemekle birlikte olmadıkça kadının kocası için ve erkeğin de karısı için dans etmesinin sakıncası yoktur.
Soru 1173: Anne ve babaların, çocuklarının düğün törenlerinde dans etmeleri caiz midir?
Cevap: Haram dans türünden olursa, babaların veya annelerin evlâtlarının düğün töreninde de olsa dans etmeleri haramdır.
Soru 1174: Evli bir kadın, kocasının haberi ve izni olmadan düğün törenlerinde yabancı erkeklerin karşısında dans ediyor. Bu hareketi defalarca tekrarlamış ve kocasının bu hususta marufu emretmesi ve münkerden sakındırması onu etkilememiştir. Bu konuda ne yapmak gerekir?
Cevap: Bir kadının yabancı erkeklerin karşısında dans etmesi mutlak olarak haramdır. Kadının, kocasının izni olmadan evden dışarı çıkması da yine özü itibariyle haram olup kocasına karşı serkeşlik etmesine (naşize) ve sonuç olarak onun nafaka hakkından mahrum bırakılmasına neden olur.
Soru 1175: Kadınların, çalgı aletlerinin kullanıldığı köy düğünlerinde erkeklerin önünde oynamalarının, dans etmelerinin hükmü nedir? Bu olay karşısında bizim görevimiz nedir?
Cevap: Kadınların yabancı erkeklerin önünde dans etmeleri ve aynı şekilde fesada ve şehvetin uyanmasına sebep olan her türlü dans haramdır. Müzik aletlerinin kullanılması ve onları dinlemek de eğlendirici ve Allah yolundan saptırıcı nitelikte olursa haramdır. Bu durumlarda mükelleflerin vazifesi münkerden sakındırmaktır.
Soru 1176: Mümeyyiz (iyiyle kötüyü ayırt edebilen) erkek veya kız çocuğunun kadınların veya erkeklerin toplantısında dans etmesinin hükmü nedir?
Cevap: Bulûğ çağına ermemiş çocuk, ister erkek olsun, ister kız olsun mükellef değildir; fakat yetişkinlerin onları dans etmeye teşvik etmeleri uygun değildir.
Soru 1177: Dans öğretim merkezleri açmanın hükmü nedir?
Cevap: Dans eğitim merkezleri kurmak ve dansı yaymak, İslami sistemin amaçlarına aykırıdır.
Soru 1178: Erkeklerin, kendilerine mahrem olan kadınların ve kadınların da kendilerine mahrem olan erkeklerin önünde dans etmelerinin hükmü nedir? Bu mahremliğin, nesebi veya evlenme yoluyla olması bir şeyi değiştirir mi?
Cevap: Haram olan dansı yapanın, erkek veya kadın olması arasında fark yoktur. Aynı şekilde mahremlerin karşısında yapılmasıyla namahremlerin karşısında yapılması arasında hiçbir fark yoktur.
Soru 1179: Düğünlerde bastonla dövüş gösterisi yapmak caiz midir? Eğer bu gösteriyle birlikte müzik aletleri kullanılırsa hükmü nedir?
Cevap: Eğlence amaçlı bir spor oyunu niteliğinde olursa ve insan hayatı için bir tehlike korkusu da yoksa özü itibariyle bunda bir sakınca yoktur.
Soru 1180: Halay çekmenin hükmü nedir?
Cevap: Örfün nazarında dans sayılırsa, dans hükmündedir. [Dolayısıyla eğlendirici ve Allah yolundan saptırıcı şekilde müzik aletlerinin eşliğinde yapılması ya da bir fesada yol açması durumunda haramdır.]
- ALKIŞ
ALKIŞ
Soru 1181: Doğum günü ve düğün törenleri gibi kutlamalarda kadınların kendi aralarında alkış tutmaları caiz midir? Caiz olduğunu varsayarsak, eğ-er alkış sesleri meclisin dışına çıkıp yabancı erkeklerin kulağına ulaşırsa, hükmü nedir?
Cevap: Normal şekilde alkışlamanın, yabancı erkekler duysalar bile herhangi bir fesada yol açmadığı takdirde sakıncası yoktur.
Soru 1182: Ehlibeyt İmamlarının doğum günleri, vahdet haftası ve biset günü münasebetiyle düzenlenen kutlamalarda Hz. Peygamber ve Ehlibeyt’ine salavatlar eşliğinde, sevinçle alkış tutmanın hükmü nedir? Bu kutlamaların cami, devlet daireleri ve kurumlarındaki mescitlerde ve hüseyniye gibi ibadet yerlerinde düzenlenmesinin hükmü nedir?
Cevap: Genel olarak, doğum günü kutlamalarında veya birini teşvik etmek ve onaylamak için normal bir şekilde alkışlamanın kendi özünde bir sakıncası yoktur. Fakat dinî merasimlerin, özellikle cami, hüseyniye ve mescitlerde düzenlenen kutlamaların salavat ve tekbirlerle süslenmesi ve böylece salavat ve tekbirlerin sevabına ulaşılması daha uygundur.
- FOTOĞRAF VE FİLMLER
FOTOĞRAF VE FİLMLER
Soru 1183: Tesettürsüz namahrem kadının resmine bakmanın hükmü nedir? Televizyonda bir kadının yüzüne bakmanın hükmü nedir? Acaba bu konuda Müslüman kadınla Müslüman olmayan ve yine canlı yayınla paket program arasında bir fark var mıdır?
Cevap: Namahrem bir kadının fotoğrafına bakmak, namahrem kadının kendisine bakmak hükmünde değildir; dolayısıyla eğer şehvetle [zevk almak için] bakılmaz ve günaha düşme korkusu olmazsa ve resim de bakan kişinin tanıdığı Müslüman bir kadına ait değilse sakıncası yoktur. Farz ihtiyat gereği televizyondan canlı yayınlanan programlarda namahrem kadının görüntüsüne bakmamak gerekir. Fakat televizyondan yayınlanan paket programlarda, şehvet kastı ve günaha düşme korkusu olmamak kaydıyla namahrem kadının tasvirine bakmanın sakıncası yoktur.
Soru 1184: Uydudan yayın yapan televizyon programlarını seyretmenin hükmü nedir? Fars Körfezi sahilinde yer alan ülkelere yakın olan vilayetlerde yaşayanların bu ülkelerin televizyonlarını izlemelerinin hükmü nedir?
Cevap: Batılı ülkelerin uyduları tarafından yayınlanan programlar ve komşu ülkelerin çoğunun televizyon programları, insanı doğru yoldan saptıran fikir öğretilerini içerdiğinden, gerçekleri çarpıtıp, eğlendirici ve saptırıcı olduklarından bunların izlenmesi çoğu zaman dalalet, fesat ve haram işleri işlemeye sebep olduğundan bu tür yayınları izlemek caiz değildir.
Soru 1185: Radyo ve televizyondan yayınlanan komedi şovlarını ve hiciv programlarını dinlemenin veya seyretmenin sakıncası var mıdır?
Cevap: Bir mümine hakaret içermedikçe hiciv[1] programlarını ve komedi şovlarını dinlemekte ve izlemekte bir sakınca yoktur.
Soru 1186: Düğünümde tesettürümün tam olmadığı anlarda birkaç fotoğrafım çekildi. Bu fotoğraflar hâlihazırda arkadaşlarımın ve akrabalarımın elinde bulunuyor. O fotoğrafları geri almam bana farz mıdır?
Cevap: Fotoğrafınızın başkalarının yanında bulunması bir fesada yol açmıyorsa veya fotoğrafları diğerlerinden geri almak sizin için çok meşakkatli olursa, bu konuda herhangi bir yükümlülüğünüz yoktur.
Soru 1187: Kadınların namahrem olan dinî liderlerin ve şehitlerin fotoğraflarını öpmesinin bir sakıncası var mıdır?
Cevap: Genel olarak bir şahsın fotoğrafı, onun kendisi gibi değildir; dolayısıyla, şehvet kastı ve günaha düşme korkusu yoksa saygı, teberrük veya sevgiyi belirtmek için bir fotoğrafı öpmenin sakıncası yoktur.
Soru 1188: Sinema filmlerinde ve diğer yerlerde tanımadığımız kadınların çıplak veya yarı çıplak görüntülerine bakmak caiz midir?
Cevap: Fotoğraf ve filmlere bakmak, namahremin kendisine bakmak hükmünde değildir. Dolayısıyla şehvetle olmaz ve bir günaha veya fesada yol açma durumu da söz konusu değilse şer'an sakıncası yoktur. Fakat şehvet uyandırıcı çıplak fotoğraflara, genellikle şehvet kastıyla bakıldığından [bu amel] günah işlemenin ön aşamasıdır. Bu yüzden de bu tür resim ve filmlere bakmak haramdır.
Soru 1189: Düğün törenlerinde kadınların kocalarının izni olmadan fotoğraf çektirmeleri caiz midir? Eğer caiz ise fotoğraf çektirirken hicaplarını tamamen korumaları farz mıdır?
Cevap: Fotoğraf çektirmenin kendisi kocanın iznine bağlı değildir. Fakat eğer fotoğrafı yabancı bir erkeğin göreceğine ve tam olarak örtünmemesinin bir fesada sebep olabileceğine ihtimal verirse, bu durumda örtüsünü tamamen koruması farzdır.
Soru 1190: Kadınların erkek güreşini seyretmeleri caiz midir?
Cevap: Eğer seyretmek, bizzat güreş meydanında hazır bulunarak veya lezzet ve zevk almak için olursa ya da fesattan ve günaha düşülmekten korkulursa caiz değildir. Eğer televizyon ve benzeri şeylerden canlı olarak seyredilirse, farz ihtiyat gereği caiz değildir. Belirtilen durumlar dışında sakıncası yoktur.
Soru 1191: Gelin, düğün gecesi ince tül bir duvak giyerse, yabancı bir erkeğin onun resmini çekmesi caiz midir?
Cevap: Yabancı bir kadına haram bir şekilde bakmayı gerektiriyorsa caiz değildir, yoksa sakıncası yoktur.
Soru 1192: Tesettürsüz bir kadının mahremleri arasında fotoğrafını çekmenin hükmü nedir? Resimleri, baskı esnasında yabancı bir erkeğin görme ihtimali varsa hüküm nedir?
Cevap: Eğer kadına bakıp fotoğrafını çeken fotoğrafçı, onun mahremlerindense, fotoğrafını çekmesinde herhangi bir sakınca yoktur ve yine onu tanımayan bir fotoğrafçı tarafından resimlerin baskısının yapılmasının da sakıncası yoktur.
Soru 1193: Bazı gençler, geçersiz mazeret ve gerekçelerle müstehcen resimlere bakıyorlar; bunun hükmü nedir? Eğer bu gibi resimlere bakmak, insanın şehvetinin az da olsa yatışmasına ve harama düşmesine engel olursa, hükmü nedir?
Cevap: Eğer bu görüntülere lezzet alma niyetiyle bakıyorsa veya kişi bunun şehvetini tahrik edeceğini biliyorsa veya günah işleme ve fesada düşme korkusu varsa, bu durumda bakmak haramdır. İnsanın başka bir harama düşmediği gerekçesi de şer’an haram olan bir işi yapmaya ruhsat olamaz.
Soru 1194: Müziğin çaldığı ve insanların dans ettiği filim festivallerinde, çekimler için bulunmanın hükmü nedir? Erkeğin erkekler ve kadının da kadınlar arası eğlencelerde çekim yapmasının hükmü nedir? Düğün törenlerinde çekilen video ve resimlerin o aileyi tanısın veya tanımasın, bir erkek tarafından montaj ve baskısının hükmü nedir? Yine bunların bir kadın tarafından yapılmasının hükmü nedir? Acaba videolarda müzik kullanılması caiz midir?
Cevap: Teganni veya haram müziği dinlemeyi ya da haram olan diğer her hangi bir işi yapmayı gerektirmedikçe, kutlama törenlerinde bulunmanın, erkeğin erkekler toplantısında ve kadının da kadınlar toplantısında çekim yapmasının sakıncası yoktur. Fakat erkeğin kadınlar toplantısında veya kadının erkekler toplantısında çekim yapması, onlara lezzet alma kastıyla bakmayı veya diğer fesatlara yol açarsa, caiz değildir. Yine videolarda, eğlendirici ve Allah yolundan saptırıcı müzikleri kullanmak da haramdır.
Soru 1195: İran İslam Cumhuriyeti televizyonlarında yayınlanan filmlerin (yabancı veya yerli) ve müziklerin niteliğini dikkate aldığımızda izlemenin ve dinlemenin hükmü nedir?
Cevap: Eğer dinleyiciler ve seyirciler, radyo ve televizyonda yayınlanan müziğin, eğlendirici ve Allah yolundan saptırıcı müzik türünden olduğunu veya televizyonda yayınlanan bir filmi izlemenin fesada yol açtığını teşhis ederlerse, onları izlemeleri ve dinlemeleri caiz değildir. Sırf [İslam Cumhuriyeti] radyo ve televizyonlarından yayınlanması, caiz olduklarına dair şer’i delil sayılmaz.
Soru 1196: Resulullah’a (s.a.a), Emirü’l-Müminin Ali'ye (a.s) ve İmam Hüseyin'e (a.s) nispet edilen resimleri hazırlamanın, satmanın ve bunların resmî dairelere asılmasının hükmü nedir?
Cevap: Bu işin özü itibariyle şer'an bir sakıncası yoktur; fakat örfen onlara hakaret ve saygısızlık olarak sayılabilecek nitelikleri içermemeleri ve o büyük şahsiyetlerin konumlarıyla çelişmemelidir.
Soru 1197: Şehveti tahrik eden müptezel, bayağı kitap ve şiirler okumanın hükmü nedir?
Cevap: Bunlardan sakınmak gerekir.
Soru 1198: Televizyonlar veya canlı yayın yapan uydu kanalları, Batı toplumlarındaki sosyal konuları anlatan bir dizi toplumsal programlar yayınlıyorlar. Bu programlar kadın erkek ilişkilerini yaygınlaştırmak ve gayrimeşru ilişkileri teşvik etmek gibi yozlaşmış sapık düşünceleri ele almaktadır. Öyle ki bazı müminleri bile etkisi altına almıştır. Bunlardan etkilenme ihtimali olan kimselerin bu tür programları izlemesinin hükmü nedir? Acaba o programları tenkit etmek, olumsuz noktalarını dile getirmek ve izlememelerini tavsiye etmek maksadıyla izleyen biri için bu hüküm farklı mıdır?
Cevap: Bu programlar eğer lezzet alma kastıyla seyredilirse veya etkilenme ve fesada düşme korkusu olursa, caiz değildir. Fakat bunlardan etkilenmeyeceğinden ve fesada düşmeyeceğinden emin olan ehil birinin, bunları tenkit etmek, tehlikelerini ve olumsuzluklarını insanlara anlatmak için seyretmesinin sakıncası yoktur.
Soru 1199: Makyajlı, başı ve boynu açık olan bir televizyon sunucusunun saçlarına bakmak caiz midir?
Cevap: Sadece bakmanın, günaha ve fesada düşme korkusu ve lezzet alma kastı olmadıkça ve canlı yayın da değilse, sakıncası yoktur.
Soru 1200: Evli birinin erotik [tahrik edici] film izlemesi caiz midir?
Cevap: Eğer filmlere bakmak, şehveti tahrik etme kastıyla olursa veya şehvetin tahrik olmasına sebep olsa caiz değildir.
Soru 1201: Harama düşürmeyeceği göz önünde bulundurularak, evli erkeklerin hamile eşleriyle doğru ilişkide bulunmalarının yollarını öğreten filmleri seyretmelerinin hükmü nedir?
Cevap: Her zaman şehvetli bir bakışın eşlik ettiği [genellikle şehveti tahrik eden] bu filmleri izlemek caiz değildir.
Soru 1202: Kültür bakanlığı yetkililerinin; film, dergi, gazete ve kasetlerin muhtevasının meşru olup olmadığını kontrol edebilmeleri için, onları izlemelerinin ve dinlemelerinin hükmü nedir?
Cevap: Vazifeleri gereği görevlilerin zaruret miktarında izlemelerinin ve dinlemelerinin sakınca yoktur. Ancak onlara lezzet kastıyla bakmamalıdırlar. Ayrıca denetim ve inceleme için görevlendirilenlerin, fikrî ve manevî yönden yetkililerin gözetimi ve rehberliği altında olmaları farzdır.
Soru 1203: Bazen saptırıcı görüntülere sahip olabilen filmleri, denetlemek ve uygunsuz sahnelerini sansür edip diğerlerine [sağlıklı bir şekilde] sunmak amacıyla seyretmenin hükmü nedir?
Cevap: Bu filmlere bakmak, eğer kötü ve saptırıcı sahnelerini san-sür etmek kastıyla olursa, bu işi yapan kimsenin harama düşmeyeceğinden emin olunması şartıyla sakıncası yoktur.
Soru 1204: Eşlerin evde seks filmleri seyretmeleri caiz midir? Omuriliği kopmuş birinin eşiyle cinsel ilişkide bulunabilmek için şehvetini tahrik etmek amacıyla bu filmleri izlemesi caiz midir?
Cevap: Seks filmlerini izleyerek şehveti uyandırmak caiz değildir.
Soru 1205: Tıpkı İslam devleti kanunlarınca yasaklanmış olan film ve resimlerin eğer saptırıcı ve fesada düşürücü yönü olmazsa, onlara gizlice bakmanın hükmü nedir? Genç çiftler için meselenin hükmü nedir?
Cevap: Eğer yasaksa sakıncalıdır.
Soru 1206: İslam Cumhuriyeti’nin mukaddesatına ve İnkılap rehberine hakaret edici sahneleri olan filmlere bakmanın hükmü nedir?
Cevap: Onlardan sakınmak farzdır.
Soru 1207: Devrimden sonra çekilen ve kadınların tam tesettürlü olmadan yer aldıkları ve bazen kötü öğretici yanları da bulunan İran filmlerini izlemenin hükmü nedir?
Cevap: Eğer şehvet ve lezzet alma kastı olmaz ve ahlâkî fesada düşmeye de sebep olmazsa esasen bu filmleri izlemenin kendi özünde bir sakıncası yoktur. Fakat film yapımcılarının İslâm'ın yüce öğretileriyle çelişen filmleri üretmek ve hazırlamaktan kaçınmaları gerekir.
Soru 1208: Kültür bakanlığının onayladığı filmleri dağıtmanın ve başkalarına sunmanın hükmü nedir? Yine bu bakanlık tarafından onaylanan müzik [cd ve] kasetlerini üniversitelerde dağıtmanın hükmü nedir?
Cevap: Mükellefin kanaatine göre eğer bu film ve kasetler örfen eğlendirici ve Allah yolundan saptırıcı müzikler içeriyorsa, bunları dağıtmak, diğerlerine sunmak ve yine seyretmek ve dinlemek caiz değildir. Bunların sırf bazı ilgili dairelerce onaylanmış olması, mükellefin konunun teşhisindeki görüşü, onları onaylayanların görüşüyle çeliştiği sürece caiz olduğuna dair bir hüccet teşkil etmez.
Soru 1209: Elbise modeli seçiminde kullanılan ve yabancı kadınların resimlerinin bulunduğu kadın elbise dergilerini alıp-satmanın ve yanında bulundurmanın hükmü nedir?
Cevap: Bu dergilerde sırf yabancı kadınların resimlerinin bulunması, resimler ahlâkî bir fesada yol açmadıkça onların alımını, satımını ve elbise modeli seçiminde kullanımını engellemez.
Soru 1210: Filim çekimlerinde kullanılan kameraları alıp satmak caiz midir?
Cevap: Haram işlerde kullanmak amacı ve niyeti taşımadığı takdirde film kameralarının alım satımının sakıncası yoktur.
Soru 1211: Müptezel filmleri ve videoları alıp-satmanın ve kiralamanın hükmü nedir?
Cevap: Eğer filimler şehveti tahrik edecek, sapıklık ve ahlâkî fesada sebep olacak müstehcen görüntülere veya eğlendirici ve Allah yolundan saptırıcı teganni ya da müzikleri içerirse bunların üretimi, alım satımı, kiralanması ve bu amaçla yararlanmak için video [oynatma cihazlarının] kiralanması caiz değildir.
Soru 1212: Yabancı radyoların yayınladığı haberleri, ilmî ve kültürel programları dinlemek caiz midir?
Cevap: Ahlâkî fesat ve fikrî sapmalara sebep olmazsa, sakıncası yoktur.
[1]- Hiciv: Bir kimseyi, bir nesneyi ya da yeri, bir inancı ya da düşünüş biçimini yermek, toplumun ya da düzenin aksayan, kusurlu yanlarını iğneleyici, alaycı bir dille eleştirmek amacını taşıyan manzum ve mensur ürünlerin adıdır.
- UYDU ANTENLERİ
UYDU ANTENLERİ
Soru 1213: Uydudan yayınlanan televizyon programlarını izlemek için uydu cihazlarını satın almak, bulundurmak ve kullanmak caiz midir? Eğer bu cihaz ücretsiz olarak insanın eline ulaşırsa hüküm nedir?
Cevap: Uydu alıcı cihazların, sadece, televizyon programlarını izlemek için kullanılan bir alet olduğunu, bunların da hem helal hem de haram olabileceklerini dikkate alırsak, müşterek aletler hükmünde olur. Dolayısıyla, haram amaçlarda kullanılacak olursa alım satımı ve bulundurulması da haramdır; ancak helâl amaçlarda kullanılacak olursa caizdir. Fakat bu alet kullanıcılarına haram programları çok kolay bir şekilde izlemeleri için zemine hazırladığından ve bazen onu bulundurmak başka fesatlara yol açtığından alım satımı ve evde bulundurulması haramdır. Ancak biri, onu haramda kullanmayacağından emin olursa, onu temin etmesinin ve evde bulundurmasının fesat ve olumsuz yönleri de yoksa bu durumda sakıncası yoktur; ama bu konuda bir kanun varsa ona uyulmalıdır.
Soru 1214: Yurt dışında yaşayan birinin İslâm Cumhuriyeti’nin uydu kanallarını izleyebilmek için uydu cihazı satın alması ve satması caiz midir?
Cevap: Bu cihaz her ne kadar helâl amaçlarda kullanılma özelliğine sahip olan müşterek aletlerden olsa da, çoğunlukla haram amaçlarda kullanıldığından ve ayrıca evde kullanılmasının diğer fesat ve olumsuz yönleri olduğundan dolayı, bundan haram bir şekilde faydalanmayacağından ve evde kullanmasının hiçbir fesat çıkarmayacağından emin olan kimse dışında, satın alınması ve evde kullanılması caiz değildir.
Soru 1215: Eğer uydu cihazı İran İslâm Cumhuriyeti'nin kanallarıyla birlikte Körfez ve Arap ülkelerinin haber ve bazı yararlı programlarını ve Batılı ülkelerin yozlaşmış bütün kanallarını çekerse hükmü nedir?
Cevap: Televizyon kanallarının programlarını izlemek için bu gibi cihazları kullanmanın caiz olmasının ölçüsü, Batılı ülkelerin kanallarıyla diğer kanallar arasında hiçbir fark olmaksızın önceki meselede açıkladığımız gibidir.
Soru 1216: Batılı ülkeler veya Fars körfezindeki komşu ya da diğer ülkeler tarafından uydu aracılığıyla yayınlanan ilmî, Kur'ani veya benzeri programlardan haberdar olmak için uydu cihazı kullanmanın hükmü nedir?
Cevap: İlmî, Kur‘ani veya benzeri programları izlemek veya dinlemek için bu cihazı kullanmanın her ne kadar kendiliğinden sakıncası yoksa da Batılı ülkelerin ve komşu ülkelerin çoğunun uydu kanalıyla yayınladıkları programların içeriği genellikle insanları yanıltan ve yanlış yönlendiren düşünceleri aşıladığından, hakikatleri tahrif ettiğinden, ayrıca yozlaşmış ve saptırıcı programları içerdiğinden hatta ilmî ve Kur'ani programları bile onlardan izlemek çoğu zaman insanın fesada ve harama düşmesine sebep olmaktadır. Bundan dolayı bu programları izlemek için uydu cihazı kullanmak şer'an haramdır. Ancak izlenmesi veya dinlenmesi insanı hiçbir fesada ve harama düşürmeyen sadece ve sadece yararlı ilmî ve Kur’ani programlar olursa bunun sakıncası yoktur; elbette bu konuda mevcut bir kanun varsa uyulmalıdır.
Soru 1217: Mesleğimiz radyo, televizyon ve uydu cihazları tamirciliğidir. Son zamanlarda çanak anteni ve uydu cihazları kurulumu ve tamiri için birçok müracaatlar oluyor; bu husustaki vazifemiz nedir? Bu cihazların parçalarının alım satımının hükmü nedir?
Cevap: Eğer bu cihazı haram şeylerde kullanıyorlarsa -ki genellikle böyledir- veya bunu elde etmek isteyen kişinin onu haramda kullanacağını biliyorsanız, bu durumda onu alıp satmak, parçalarını montaj etmek, kurulumunu yapmak, tamir etmek ve parçalarını satmak caiz değildir.
- TİYATRO VE SİNEMA
TİYATRO VE SİNEMA
Soru 1218: Gerektiğinde din âlimlerinin ve hâkimlerin resmi kıyafetlerinin filmlerde kullanılması caiz midir? Geçmiş ve çağdaş âlimler hakkında, onların saygınlığını ve İslam’ın kutsallığını koruyarak, onlara hakaret ve saygısızlık etmeden, dini ve irfani üslupla sinema filmleri yazmak ve çekmek, hele ki amacın, Hanif İslam dininin resmettiği yüksek ve derin değerleri ortaya koymak ve İslam ümmetimizin ayrıcalığı olarak kabul edilen irfan ve otantik kültür kavramını ifade etmek ve aynı zamanda düşmanın müptezel kültürüne karşı mücadele etmek olduğu ve onları sinema diliyle ifade etmenin, özellikle genç nesil üzerinde çok fazla çekiciliği ve etkisi olduğu düşünüldüğünde caiz midir?
Cevap: Sinema bir aydınlatma ve tebliğ aracıdır; bu nedenle, gençlerin ve diğerlerinin entelektüel gelişimleri ve bilinç düzeylerini yükseltmek ve İslam kültürünü yaymak için kullanılabilecek, her şeyi tasvir etmenin ve sunmanın sakıncası yoktur. Bu yollardan biri, din âlimlerini ve aynı şekilde diğer bilim insanlarını, manevî makam sahiplerini ve onların özel hayatlarını tanıtmaktır. Ancak onların özel konumlarının ve hayatlarının sınırlarını gözetmek ve saygınlıklarını korumak farzdır ve bunlardan, İslâm'la çelişen mefhumları yaymak için yararlanmamak gerekir.
Soru 1219: Ölümsüz Kerbela faciasını canlandıracak ve İmam Hüseyin'in (a.s), uğruna şehit olduğu büyük hedefleri ortaya koyacak destansı bir kurgu filmi yapmak istiyoruz. Bu filmde İmam Hüseyin (a.s) sıradan bir insan olarak gözle görülecek şekilde gösterilmemiştir, aksine filmin bütün yapım, çekim ve ışıklandırma aşamalarında, İmam (a.s) nurani bir kişi olarak gösterilmiştir. Acaba böyle bir filmin yapımı ve İmam Hüseyin aleyhi's-selâm'ın şahsiyetini bu nitelikte ortaya koymak caiz midir?
Cevap: Eğer film, güvenilir kaynaklara dayanarak, konunun kutsallığı korunarak ve İmam Hüseyin (a.s) ile değerli ashabının ve ailesinin (Allah'ın selâmı üzerlerine olsun) yüksek mevki ve haysiyetine saygı gösterilerek yapılırsa sorun yoktur. Fakat mevzunun kutsallığını, Seyyidü’ş-Şüheda’nın (a.s) ve ashabının (hepsine selâm olsun) saygınlığını onlara yakışır bir şekilde korumak oldukça zordur; dolayısıyla bu konuda ihtiyat edilmesi gerekir.
Soru 1220: Sinema ve tiyatroda rol icabı erkeğin kadın elbisesi ve kadının da erkek elbisesi giymesinin hükmü nedir? Ve yine kadının erkek sesini ve erkeğin de kadın sesini taklit etmesinin hükmü nedir?
Cevap: Fesada yol açmadığı takdirde, rol icabı ve özel kişilerin özelliklerini anlatabilmek için karşı cinsin elbisesini giymenin ve sesini taklit etmenin caiz olması, uzak ihtimal değildir.
Soru 1221: Erkeklerin de seyrettikleri tiyatro ve gösterilerde kadınların krem ve makyaj malzemeleri kullanmalarının hükmü nedir?
Cevap: Eğer makyaj, mükellefin kendisi veya bir kadın ya da mahremlerinden biri tarafından yapılırsa ve herhangi bir fesada da yol açmazsa sakıncası yoktur; aksi durumda caiz olmaz. Ancak makyaj yapılan yüzün mahrem olmayan erkekler karşısında örtülmesi gerekir.
- RESSAMLIK VE HEYKELTIRAŞLIK
RESSAMLIK VE HEYKELTIRAŞLIK
Soru 1222: Bitkiler, hayvanlar ve insanlar da dâhil olmak üzere canlıların yüzlerinin portresini çizmenin ve boyamanın [ressamlık yapmanın], oyuncak bebek ve heykel yapmanın hükmü nedir? Bunları alıp satmanın, muhafaza edip fuarlarda sergilemenin hükmü nedir?
Cevap: Canlı olsalar bile varlıkların yüzlerinin resmini çizmenin, portresini ve heykelini yapmanın sakıncası yoktur. Yine resim, portre ve heykellerin alım satımının, muhafazasının ve fuarda sergilenmesinin de sakıncası yoktur.
Soru 1223: Yeni eğitim yönteminde, öz güven adında bir ders var. Bu dersin bir bölümü heykeltıraşlıktır. Bazı hocalar, el sanatları adı altında öğrencilere bez parçaları veya başka şeylerle bebek veya köpek, tavşan ve benzerlerinin heykelini yaptırıyorlar. Bu eşyaları yapmanın hükmü nedir? Hocaların öğrencilere bu işi yapmayı emretmelerinin hükmü nedir? Acaba bu heykellerin uzuvlarının tam olarak yapılıp yapılmamasının hükümde bir etkisi var mıdır?
Cevap: Heykel yapmanın ve yapımını emretmenin bir sakıncası yoktur.
Soru 1224: Çocukların ve gençlerin Kur’an’daki kıssaları resimle çizmelerinin ve boyamalarının hükmü nedir? Örneğin çocuklardan Ashab-ı Fil veya Hz. Musa (a.s) için denizin yarılması vb. kıssaları resimle anlatmalarını istemenin hükmü nedir?
Cevap: Bu işin kendiliğinden bir sakıncası yoktur; ancak gerçeklerin ve olayların metnine dayandırılmalı ve gerçeklere aykırı veya saygısızlığa neden olan şeyler ifade etmekten kaçınılmalıdır.
Soru 1225: Özel makinelerle insan veya diğer canlıların oyuncak bebeklerini veya heykellerini yapmak caiz midir?
Cevap: Sakıncası yoktur.
Soru 1226: Ziynet eşyalarını heykel şeklinde yapmanın hükmü nedir? Heykelin yapımında kullanılan maddenin, hükmün haram oluşunda etkisi var mı?
Cevap: Heykel yapmanın sakıncası yoktur ve heykelin yapıldığı malzemeler arasında da hiçbir fark yoktur.
Soru 1227: Oyuncak bebeklerin el, ayak ve baş gibi uzuvlarının yenilenmesi haram olan heykel yapımı kapsamına girer mi? Bu işe heykel yapmak denir mi?
Cevap: Sadece oyuncak bebeklerin uzuvlarını yapmak veya yenilemek heykel yapmak sayılmaz ve her halükarda heykel yapılmasında bir sakınca yoktur.
Soru 1228: Bazılarına göre sıradanlaşan, vücutta sabit kalacak ve kaybolmayacak şekilde resimler çizdirerek kalıcı dövme yaptırmanın hükmü nedir? Acaba bu dövme gusül ve abdestin sıhhatine engel sayılır mı?
Cevap: Dövme yaptırmak haram değildir ve derinin altında ondan geriye kalan izler suyun deriye ulaşmasını engellemez. Dolayısıyla dövmeyle alınan gusül ve abdest sahihtir.
Soru 1229: Meşhur ressamlardan olan bir karı-kocanın mesleği sanat eseri tablolarını onarmak ve restore etmektir. Bu tablolardan birçoğu Hıristiyan topluluğunu göstermekte, bazısında haç resmi, Hz. Meryem (aleyha selâm) ve Hz. İsa'nın (aleyhi's-selâm) resimleri var. Çeşitli kurumlar, şirketler ve bazı kişiler kilise tarafından, eskime veya başka sebeple bir bölümü yok olan bu tabloları onarmaları ve restore etmeleri için bu ressamlara başvuruyorlar. Acaba bu karı-kocanın bu tabloları onarıp restore etmeleri ve bunun karşılığında ücret almaları caiz midir? Çoğu tabloların bu türden olduğunu, bu çiftin İslâm öğretilerine bağlı olduklarını ve bu tabloları onarmanın ve restore etmenin de tek geçim kaynakları olduğunu göz önünde bulundurarak hükmü açıklar mısınız?
Cevap: Hıristiyan topluluğunu tavsif etse veya Hz. İsa (aleyhi's-selâm) ve Hz. Meryem'in (aleyha selâm) timsallerini içerse bile sanat eseri olan tabloları onarmanın ve restore etmenin bir sakıncası yoktur. Yine batılı ve sapıklığı yaymadıkça ve veya peşi sıra başka fesatları gerektirmedikçe bu iş karşısında ücret almanın ve bu işi geçim kaynağı edinmenin de sakıncası yoktur.
- SİHİRBAZLIK, BÜYÜCÜLÜK, MEDYUMLUK VE CİNCİLİK
SİHİRBAZLIK, BÜYÜCÜLÜK, MEDYUMLUK VE CİNCİLİK
Soru 1230: Büyü öğrenmenin, öğretmenin, izlemenin ve el çabukluğuna dayanan oyunlar oynamanın hükmü nedir?
Cevap: Bir büyü türü olan illüzyonistliğin öğretilmesi ve öğrenilmesi haramdır; ancak hareket hızı ve el becerisinin eşlik ettiği ve bir büyü türü sayılmayan oyunlarda sakınca yoktur.
Soru 1231: Gayıptan haber veren cifir, remil, horoskop vb. ilimleri öğrenmek caiz midir?
Cevap: Bu ilimlerin günümüzde halk arasındaki kalıntıları genellikle gaybı bilmek ve gayıptan haber vermek konusunda itminan ve güvence verecek nitelikte değillerdir. Ancak bir fesada yol açmazsa cifir ve remil ilimlerini doğru bir şekilde öğrenmenin sakıncası yoktur.
Soru 1232: Büyücülüğü öğrenmek ve büyü yapmak caiz midir? Acaba ruhları, melekleri ve cinleri çağırmanın hükmü nedir?
Cevap: Sihir ilmi ve onu öğrenmek şer'an haramdır; ancak meşru ve makul amaçla olursa sakıncası yoktur. Ama ruhları, melekleri ve cinleri çağırmanın, farklı durumlara, araçlara ve amaçlara göre farklı hükümleri vardır.
Soru 1233: Müminlerin, ruh ve cinleri teshir edip emrine almak suretiyle hastaları tedavi eden bazı kişilere müracaat etmelerinin, onların yaptıkların sadece hayır olduğuna kesin olarak inandıkları takdirde hükmü nedir?
Cevap: Şer'an helâl olan yollarla yapılması durumunda bunun özünde bir sakıncası yoktur.
Soru 1234: Küçük taşlarla fala bakmak ve bu yolla para kazanmak caiz midir?
Cevap: Yalan haber vermek caiz değildir.
- HİPNOTİZMA
HİPNOTİZMA
Soru 1235: Hipnotizma yapmak caiz midir?
Cevap: Makul bir amaçla ve hipnotize olan kimsenin rızasıyla olursa ve yine haram bir işle birlikte yapılmadıkça sakıncası yoktur.
Soru 1236: Bazıları tedavi amacıyla değil, sadece insanın ruhsal gücünü göstermek amacıyla hipnotizmaya başvuruyorlar; acaba bunu yapmaları caiz midir? Yine bu alanda tecrübeli, ama uzman olmayan kişilerin bu işi yapmaları caiz olur mu?
Cevap: Genel olarak hipnotizmayı öğrenmenin, insanlarca makul görülen helâl ve kayda değer bir amaçla ondan yararlanmanın, yapay uykuya dalacak kişinin rızasıyla ve ona kayda değer bir zararı olmaması şartıyla sakıncası yoktur.
- TALİH OYUNLARI
TALİH OYUNLARI
Soru 1237: Piyango biletlerinin alım satımının ve mükellefin bu yolla kazandığı ikramiyenin hükmü nedir?
Cevap: Piyango biletlerinin alım satımı farz ihtiyat gereği haramdır. Bu yolla ikramiye kazanan kişi, kazandığı ikramiyenin şer'an sahibi olamaz ve onu almaya hakkı yoktur.
Soru 1238: "Armağan-ı behzistî" adıyla halk arasında yayınlanan biletleri almanın, onlar için para ödemenin ve onların çekilişlerine katılmanın hükmü nedir?
Cevap: Halktan bağış toplayarak hayır işlerde harcamak amacıyla bilet dağıtmanın ve bağışta bulunanları kura çekilişiyle teşvik etmenin ve bu işe yönlendirmenin şer'î bir engeli yoktur ve yine hayır işlere iştirak etmek amacıyla bu biletleri temin etmek için para ödemenin de bir sakıncası yoktur.
Soru 1239: Birisi arabasını çekiliş-piyango ödülü yoluyla insanlara sunuyor. Şöyle ki, çekilişe katılan kişi, belli bir tarihte, belli bir fiyat üzerinden çekiliş yapılacak olan bileti satın alıyor. Halktan bir grubun katılması ve katılma süresinin dolmasıyla çekiliş yapılıyor. Çekilişte adı çıkan ödülü kazanarak oldukça pahalı olan arabayı teslim alıyor. Acaba çekiliş yoluyla bu şekilde araba satmak şer'an caiz midir?
Cevap: Bu biletlerin alınması ve satılması ihtiyat gereği haramdır ve ödülü kazanan kişi ödülün (arabanın) sahibi olmaz. Mülkiyet için ödül sahibinin bunu satış, bağış veya sulh gibi şeriat sözleşmelerinden biri yoluyla kazanana devretmesi gerekir.
Soru 1240: Daha sonra çekiliş yoluyla toplanan paranın bir kısmı talihlilere hediye edilip, geri kalanı halkın genel menfaatine yönelik hayır işlerinde kullanılacak şekilde, halka bağış bileti satmak caiz midir?
Cevap: Bu işi "satış" olarak adlandırmak doğru değildir. Evet, bu biletleri dağıtmanın ve halkı hayır işlere teşvik etmek için ismi kuradan çıkanlara hediye vermeyi vadetmenin sakıncası yoktur; ancak insanların bu senetleri hayır işlere katkıda bulunma niyetiyle almaları gerekir.
Soru 1241: Belli bir şirkete ait olduğu ve kârının sadece %20'sinin kadın hayır kurumlarına ödendiği düşünülürse, piyango bileti (loto) alınması caiz midir?
Cevap: [Bu biletlerin] alım satımı farz ihtiyat gereği haramdır ve piyango talihlileri [ödül olarak] kazandıkları miktara sahip değildirler.
- RÜŞVET
- TIBBÎ KONULAR
- EĞİTİM, ÖĞRETİM VE ADABI
EĞİTİM, ÖĞRETİM VE ADABI
Soru 1319: İnsan karşısına çıkacak konulara dair şer'î hükümleri öğrenmemekle günahkâr sayılır mı?
Cevap: Hükümleri öğrenmemesi farzları terk etmeye veya haramları işlemeye sebep olursa günahkârdır.
Soru 1320: Dinî ilimler öğrencisi, satıh [yüzeysel olarak dini ilimleri öğrenme] merhalesini bitirdikten sonra eğer kendisinde içtihat derecesine ulaşabilecek kadar dersleri okuyup tamamlama gücünü görürse, acaba tahsilini içtihat derecesine kadar sürdürmesi ona farz-ı ayn olur mu?
Cevap: Hiç şüphe yok ki, dini ilimleri öğrenmek ve içtihat derecesine kadar devam etmek kendi başına büyük bir fazilet sayılıyor; ancak sırf içtihat derecesine ulaşma yeteneğine sahip olmak onu insana farzı ayn yapmaz.
Soru 1321: Dinin esaslarını [ûsulü’d-din] kesin olarak öğrenmenin yolları nelerdir?
Cevap: Yakîn [doğruluğunda şüphe bulunmayan, vakıaya uygun bilgi] genellikle aklî delil ve burhanlarla elde edilir. Ancak burhan ve deliller mükelleflerin idrak güçlerine göre değişir. Her halükârda, insan başka bir yolla da yakîne ulaşırsa, o da yeterlidir.
Soru 1322: İlim tahsilinde gevşek davranmanın, tembellik etmenin ve yine zamanı boşa harcamanın hükmü nedir? Acaba haram mıdır?
Cevap: [Eğitim esnasında] aylaklık ve işsizlikle vakit kaybetmenin sakıncaları vardır ve öğrenci, özel öğrenci ödeneğinden yararlandığı sürece öğrenciler için belirlenmiş özel müfredata uymak zorundadır. Aksi durumda eğitim için verilen burs, maddi yardım vb. olanaklardan yararlanması caiz değildir.
Soru 1323: İktisat fakültesinde verilen dersler arasında faizli borç, sanayi ve ticaret alanlarında faiz alma yöntemleri üzerinde karşılaştırmalı dersler verilmektedir. Bu dersi vermenin ve bunun karşılığında ücret almanın hükmü nedir?
Cevap: Sırf faizli borç hakkında ders vermek ve açıklamalarda bulunmak haram değildir.
Soru 1324: İslam Cumhuriyeti'nde kendini adamış uzmanların başkalarını eğitmek için izlemesi gereken doğru yöntem nedir? İdarelerdeki hassas teknik ve fenni bilgilere erişme liyakatine kimler sahiptir?
Cevap: İslâm hükûmetinin eğitim ve öğretimi ile ilgili özel kural ve yönetmelikler koymuş olduğu ilimler ve bilgiler dışında, herhangi bir bilimi herhangi bir kişi için öğrenmek, eğer meşru akılcı bir amaç içinse ve onda fesada düşme ve düşürme korkusu yoksa sakıncası yoktur.
Soru 1325: Dinî medreselerde felsefe dersi almak ve vermek caiz midir?
Cevap: Dini inançlarında bir sapmaya neden olmayacağından emin olan bir kişinin felsefe öğrenmesinde ve öğretmesinde bir sakınca yoktur; hatta bazı durumlarda vaciptir.
Soru 1326: "Şeytan Ayetleri" kitabı gibi saptırıcı kitapların alım satımının hükmü nedir?
Cevap: Saptırıcı kitapların alım satımı ve bulundurulması, muhteviyatına cevap vermek ve bunları çürütmek için buna ilmî gücü yeten kimsenin dışında hiç kimseye caiz değildir.
Soru 1327: İnsan ve hayvanlar hakkında faydalı, ancak hayalî olan hikâyeleri öğretmenin ve anlatmanın hükmü nedir?
Cevap: Eğer hikâyenin kurgu olduğu karinelerden anlaşılırsa, sakıncası yoktur.
Soru 1328: Üniversite veya fakültelere gitmek, derse gelen tesettürsüz kadınlarla karışık olarak bir arada bulunmayı gerektiriyorsa, hüküm nedir?
Cevap: Eğitim ve öğretim için eğitim merkezlerine gitmenin sakıncası yoktur. Fakat kadınların ve kızların örtülerini korumaları farzdır. Yine erkeklerin de kendilerini haram bakışlardan, fitne ve fesada düşme endişesini barındıran görüşmelerden kaçınmaları farzdır.
Soru 1329: Bir kadının dinî örtü ve iffetine riayet ettiğini bilerek, sürücü kursu için özel olan bir yerde, yabancı bir erkeğin yardımıyla araba kullanmayı öğrenmesi caiz midir?
Cevap: Kadının, tesettüre ve iffete dikkat etmek ve fesada düşmeyeceğinden emin olması şartıyla, yabancı birinin yardım ve rehberliği ile araba kullanmayı öğrenmesinde bir sakınca yoktur. Fakat buna rağmen mahremlerinden birinin de kendisine eşlik etmesi daha uygun olur; hatta öncelik, sürücü eğitiminin mutlaka bir kadın eğitmen veya mahremlerinden biri yardımı ile yapılmasıdır.
Soru 1330: Okullarda ve üniversitelerde okuyan gençler, kızlarla da tanışıp, görüşüyorlar ve sınıf ve ders arkadaşı olduklarından onlarla dersler ve diğer konular hakkında konuşuyorlar. Bazen bazı sohbetler, şehvet veya lezzet alma kastı olmaksızın gülmeler ve şakalarla birlikte olmaktadır; acaba bu caiz midir?
Cevap: Bayanların örtülerini korumaları, [sohbet esnasında] lezzet alma kastının olmaması ve fesada [ve harama] düşmemekten emin olunması şartıyla sakıncası yoktur; aksi durumda caiz değildir.
Soru 1331: Günümüzde İslam ve Müslümanlar için hangi ilmî ihtisas dalları daha faydalıdır?
Cevap: Üniversitelerin âlim, hoca ve öğrencilerinin, yabancılara, özellikle İslâm ve Müslümanların düşmanlarına muhtaç olmamak için, Müslümanların ihtiyaç duyduğu bütün faydalı ilmî ihtisas dallarını ve yararlı bilimleri önemsemeleri gerekir. Bunların en faydalı olanları mevcut koşullar dikkate alınarak ilgili yetkililerle tespit edilir.
Soru 1332: Başka dinleri ve inançları tanımak ve bu hususta bilgi edinmek için saptırıcı kitapları ve diğer dinlerin temel kitaplarını okumanın hükmü nedir?
Cevap: Sırf bu inançları tanımak ve onlar hakkında daha fazla bilgi edinmek için bu tür kitapları okumanın caiz olduğuna hükmetmek zordur. Ama bunlardaki dalaleti tanıma ve teşhis etme gücüne sahip olan ve kendisinin haktan sapmayacağına emin olan ehil kişilerin bunları çürütmek ve reddetmek amacıyla okumaları caizdir.
Soru 1333: Çocukları, bazı sapık inançların da öğretildiği okullara, onların bu derslerden etkilenmeyecekleri varsayımıyla göndermenin hükmü nedir?
Cevap: Onların dinî inançlarını kaybedeceklerine dair bir korku duyulmaz, batılı yaygınlaştırmak da söz konusu değilse ve çocuklar saptırıcı, bozuk ve batıl konuları öğrenmekten kaçınabilirlerse, sakıncası yoktur.
Soru 1334: Dört yıldan beri tıp fakültesinde okumakta olan bir üniversite öğrencisi, dinî ilimlere çok fazla ilgi duymaktadır. Bu konumdaki birisinin tıp dalında eğitimini sürdürmesi farz mıdır, yoksa tıbbı bırakıp dinî ilimlere yönelebilir mi?
Cevap: Öğrenci eğitim almak istediği branşı seçmekte özgürdür; ama burada dikkat edilmesi gereken bir nokta var, o da şu ki, eğer dini ilimleri öğrenmek, İslam toplumuna hizmet etme gücüne sahip olmak açısından önemliyse, tıp okumak da, İslam ümmetine tıbbi hizmetlerin sunulması ve hastalıkların tedavi edilmesi ve hayatlarının kurtarılması kastıyla hazırlanmak için büyük bir önem arz etmektedir.
Soru 1335: Bir öğretmen, sınıfta diğer öğrencilerin karşısında bir öğrenciyi şiddetle cezalandırmıştır; acaba öğrencinin de öğretmenine misilleme yapması caiz midir?
Cevap: Öğrencinin, öğretmen ve hocanın makamına lâyık olmayan bir şekilde karşılık vermeye hakkı yoktur ve öğretmenin saygınlığını ve sınıfın düzenini koruması farzdır; ancak kanunî yollara başvurabilir. Nitekim öğretmenin de arkadaşlarının karşısında öğrencinin saygınlığını gözetmesi ve İslâmî eğitim adabını gözetmesi farzdır.
- BASIM, TELİF VE SANAT ESERLERİ HAKLARI
BASIM, TELİF VE SANAT ESERLERİ HAKLARI
Soru 1336: Yurt dışından getirilen veya İslam Cumhuriyeti içinde basılan kitap ve makalelerin, yayıncılarının izni olmadan yeniden basılmasının hükmü nedir?
Cevap: İslam Cumhuriyeti dışında yayınlanan kitapların yeniden basılması veya ofset yoluyla fotoğraflanması konusu, İran İslam Cumhuriyeti ile bu hükümetler arasında akdedilen anlaşmalara tabidir. Yurtiçinde basılan kitaplarda ise yayıncının hakkı, kitapları yeniden basmak için ondan izin alınarak gözetilmelidir.
Soru 1337: Müelliflerin, mütercimlerin ve eser sahiplerinin, o işi yapmak için harcadıkları emek, zaman ve paranın karşılığı olarak veya telif hakkı olarak bir meblağ talep etmeleri caiz midir?
Cevap: Onlar, bilimsel ve sanatsal çalışmalarının ilk nüshasını veya aslını yayımcıya teslim etmeleri karşılığında yayımcıdan istedikleri miktarı alma hakkına sahiptirler.
Soru 1338: Eğer yazar veya çevirmen veya sanatçı, eserinin ilk baskısı için belli bir miktar ücret alır ve bununla birlikte sonraki baskılarda da kendisinin hakkı olmasını şart koşarsa, acaba sonraki baskılarda yayıncıdan bir şey talep edebilir mi? Bu miktarı almanın hükmü nedir?
Cevap: İlk baskının teslimine ilişkin sözleşme esnasında ek olarak sonraki baskılardan dolayı da bir miktar ücret alınmasını şart koşmuşsa veya kanun bunu gerektiriyorsa, bu miktarın alınmasında bir sakınca yoktur ve yayıncının bu şarta uyması farzdır.
Soru 1339: Eğer yazar ve müellif birinci baskıya izin verirken sonraki baskılar için hiçbir şey söylememişse, acaba yayıncı yazardan yeniden izin almadan ve ona herhangi bir meblağ ödemeden eseri tekrar basabilir mi?
Cevap: Eğer baskı için aralarında yaptıkları anlaşma sadece birinci baskı hakkında olursa, bu durumda farz ihtiyat gereği sonraki baskılar için de onun hakkı gözetilmeli ve izin alınmalıdır.
Soru 1340: Yazara, yolculuk veya vefat gibi bir nedenden dolayı ulaşılamadığı durumlarda, eserin yeniden baskısı için kimden izin alınmalı ve para kime teslim edilmelidir?
Cevap: Yolculuktaysa yazarın vekiline veya şer'î velisine (mallarını korumakla yetkili olan kişiye), öldüğü takdirde mirasçısına müracaat edilmelidir.
Soru 1341: Üzerlerinde "Yayın hakları müellife aittir." ibaresi olmasına rağmen kitapları sahiplerinden izin almaksızın basmak caiz midir?
Cevap: Farz ihtiyat gereği [bu tür kitapları] basmak için müellif ve yayıncıdan izin alınarak onların haklarının gözetilmesi gerekir. Tabii ki [bu konuyla ilgili] kanunun olduğu durumlarda buna uyulmalı ve bundan sonraki konularda da buna dikkat edilmelidir.
Soru 1342: Bazı Kur'ân ve ilâhî kasetlerinin üzerinde, "Çoğaltma hakları saklıdır." yazılmıştır; bu durumda, bu kasetleri çoğaltarak başkalarının kullanımına sunmak caiz midir?
Cevap: Farz ihtiyat gereği kasetin kopyalanması ve çoğaltımı için asıl yayıncıdan izin alınmalıdır.
Soru 1343: Bilgisayar CD’lerini kopyalamak caiz midir? Eğer haram ise, bu hüküm sadece İran'da hazırlanan CD’ler için mi geçerlidir yoksa yabancı ülkelerde hazırlanan CD’leri de kapsar mı? Bazı CD’lerin içeriklerinin önemine binaen çok pahalı olduğu dikkate alındığında hüküm nedir?
Cevap: Yurtiçinde üretilen bilgisayar CD’lerinin kopyalanması ve çoğaltımında farz ihtiyat gereği sahiplerinden izin alınarak haklarının gözetilmesi gerekir. Yurtdışında üretilen CD’ler ise, [o ülkeler ile yapılan] anlaşmaya bağlıdır.
Soru 1344: İş yerlerinin ve şirketlerin ticarî isimleri sadece onların sahiplerine mi aittir ve başkaları, iş yerleri ve şirketlerine o isimleri koyamazlar mı? Örneğin birisi iş yerine soyadını koyarsa, o aileden başka birisi de kendi iş yerine aynı ismi koyabilir mi? Veya başka bir aileden olan birisi iş yeri için aynı ismi kullanabilir mi?
Cevap: Eğer mağazaların ve şirketlerin marka adları, devlete diğerlerinden daha önce resmi talepte bulunan bir kişiye, ülkenin yürürlükteki kanunlarına göre devlet tarafından verilmiş ve bu isim resmî belge ve kayıtlarda da onun adına kayıtlıysa, bu durumda dükkânı veya şirketi adına kayıtlı olan kimsenin izni olmaksızın bu ismin başkaları tarafından kullanılması caiz değildir. Bu hükümde, bu kişilerin, o ismin veya markanın sahibiyle aynı aileden olup olmaması fark etmez. Eğer bu şekilde değilse, o zaman o isim ve unvanları diğerlerinin kullanmasının sakıncası yoktur.
Soru 1345: Bazı kimseler kitap veya belgelerin fotokopisini çeken kırtasiye vb. yerlere giderek onlardan fotokopi çekmelerini istemektedirler. Müminlerden olan dükkân sahibinin o kitap, belge veya derginin bütün müminlere yararlı olduğuna inanarak sahibinden izin almadan onların fotokopisini çekip çoğaltması caiz midir? Eğer kitap sahibinin buna razı olmadığını bilirse hüküm değişir mi?
Cevap: Farz ihtiyat gereği şahıs, kitap veya belgelerin sahibinden izin alınmaksızın fotokopilerini çekmemelidir.
Soru 1346: Bazı müminler filim CD veya kaseti kiralayan yerlerden videokasetleri veya CD’leri kiralıyor ve beğendikleri takdirde ulemadan birçoğunun [bu tür CD ve videokasetlerinin] kayıt ve yayın hakkının saklı olmadığı görüşüne dayanarak izinsiz bir şekilde onları kaydedip çoğaltıyorlar; acaba bu iş caiz midir? Eğer caiz değilse, birisi kaydeder ve çoğaltırsa, bunu kiraladığı yere bildirmesi gerekir mi, yoksa kaydedip çoğaltmış olduğu CD ve videokasetleri silmesi yeterli midir?
Cevap: Farz ihtiyat gereği sahibinin izni olmadan CD veya videokasetler çoğaltılmamalıdır; ama eğer izinsiz böyle bir şey yapılmışsa, içeriklerin silinmesi yeterlidir.
- GAYRİMÜSLİMLERLE MUAMELE
GAYRİMÜSLİMLERLE MUAMELE
Soru 1347: İsrail mallarını ithal etmek ve dağıtmak caiz midir? Eğer zaruret gereği ithal edilmiş olursa, bu malları satmak caiz olur mu?
Cevap: İslâm ve Müslümanların düşmanı olan gasıp İsrail rejiminin yararına olan muamelelerden sakınmak gerekir. İsrail'in, yapım ve satımından kâr sağladığı malları ithal etmek ve dağıtmak hiç kimseye caiz değildir. İslâm ve Müslümanlara zarar vermesi ve birçok olumsuz yönleri bulunması nedeniyle Müslümanların da İsrail mallarını satın almaları caiz değildir.
Soru 1348: İsrail'e yönelik ekonomik ambargoyu kaldıran bir ülkede tüccarların İsrail mallarını ithal etmesi ve bu malları dağıtmaları caiz midir?
Cevap: Aşağılık İsrail rejiminin yapım ve satımından kâr sağladığı malları ithal etmek ve dağıtmaktan sakınmak farzdır.
Soru 1349: Müslümanların, İslâm ülkesinde satılan İsrail mallarını satın almaları caiz midir?
Cevap: Bütün Müslümanlara, üretim ve satış kârı, İslâm ve Müslümanlarla savaş hâlinde olan Siyonistlere dönen malları satın almaktan ve kullanmaktan sakınmaları farzdır.
Soru 1350: İslâm ülkelerinde İsrail'e tur düzenleyen seyahat acenteleri açmak caiz midir? Müslümanlar bu acentelerden bilet satın alabilirler mi?
Cevap: İslâm ve Müslümanlara zararlı olduğu için bu iş caiz değildir. Aynı şekilde Müslümanlarla savaş hâlinde olan düşman İsrail'e karşı Müslümanlarca uygulanan ambargoyu ihlal sayılan teşebbüslerde bulunmak hiç kimseye caiz değildir.
Soru 1351: Yahudi, Amerikalı veya Kanadalı şirketlerin ürünlerini, alçak İsrail hükümetini destekledikleri ihtimaline rağmen satın almak caiz midir?
Cevap: Bu ürünlerin alım ve satımları gasıp ve alçak İsrail rejiminin güçlenmesine neden olur veya İslâm ve Müslümanlara karşı düşmanlıklarında kullanılırsa, kimsenin onları satın alması ve satması caiz değildir; aksi durumda sakıncası yoktur.
Soru 1352: İsrail malları İslâm ülkelerine girdikten sonra tacirlerin onların bir bölümünü satın alarak halka satmaları ve dağıtmaları caiz midir?
Cevap: Bu işte bulunan fesatlar [Müslümanların çıkarına ters düşen ve onlara zarar veren durumlar] nedeniyle onların bunu yapmaları caiz değildir.
Soru 1353: Eğer İsrail malları, İslâmî bir ülkenin umumî ticaret merkezlerinde halka sunulursa, Müslümanların, ihtiyaç duyulan ürünleri İsrail'e ait olmayan ve başka ülkelerden ithal edilen mallardan temin etme imkânları olmasına rağmen onları satın almaları caiz midir?
Cevap: Bütün Müslümanların, üretim ve satış kârları İslâm ve Müslümanlarla savaş hâlinde olan Siyonistlere dönen malları satın almaktan ve kullanmaktan sakınması farzdır.
Soru 1354: Eğer, Müslüman müşterilerin İsrail'de üretildiğini bilirlerse satın almayacakları İsrail mallarının, Kıbrıs ve Türkiye gibi ülkelerde, o malların İsrail'de üretildiği belli olmasın diye Menşe Şahadetnamesi[1] değiştirildikten sonra yeniden ihraç edildiğini bilirsek, böyle bir durum karşısında Müslüman olarak vazifemiz nedir?
Cevap: Müslümanlar, bu gibi malları satın almaktan, dağıtmaktan ve kullanmaktan kaçınmalıdırlar.
Soru 1355: Amerikan mallarını alıp satmanın hükmü nedir ve bu hüküm Fransa, İngiltere gibi bütün batılı ülkeleri kapsıyor mu? Acaba bu hüküm İran'a özel midir yoksa tüm ülkeler için geçerli midir?
Cevap: Eğer gayri İslâmî ülkelerden ithal edilen malları satın almak ve kullanmak, İslâm ve Müslümanlara düşman olan sömürgeci kâfir rejimleri güçlendirirse veya onların İslâm ülkesine veya dünyanın dört bir yanındaki Müslümanlara yönelik saldırıları için gereken maddî güçlerini artırırsa, Müslümanların şer'an onları satın almak ve kullanmaktan sakınmaları farzdır. Bu konuda satın alınan mallar arasında ve yine İslâm ve Müslümanlara düşman olan kâfir devletlerarasında hiçbir fark yoktur ve bu hüküm sadece İranlı Müslümanlara has değildir.
Soru 1356: Kazançları kâfir hükümetlere ulaşan ve onları güçlendiren fabrikalarda ve kurumlarda çalışanların görevi nedir?
Cevap: Kazançları Müslüman olmayan ülkelere gitse bile, meşru işlerle kazanç sağlamak özü itibariyle sakıncasızdır. Ancak bu rejim İslâm ve Müslümanlarla savaş hâlinde olursa ve Müslümanların çalışmalarının ürünleri bu savaşta kullanılırsa, bu kurumlarda çalışmak caiz olmaz.
[1]-Ya da ürün kimliği, (ing. Cerfificate of Origin, CoO,) uluslararası ticarete konu olan ürünlerin menşeini belirten belgelerdir.
- ZALİM DEVLETTE ÇALIŞMAK
ZALİM DEVLETTE ÇALIŞMAK
Soru 1357: İslâmî olmayan bir devlette görev alıp çalışmak caiz midir?
Cevap: Bunun caiz olması, alınan görevin özü itibariyle caiz olmasına bağlıdır.
Soru 1358: Arap ülkelerinden birinde emniyet genel müdürlüğü trafik başkanlığında çalışan birisi, trafik kurallarını ihlal edenlerin dosyalarını imzalayarak onları cezaevine sevk etmekle sorumludur. Dosyasını imzaladığı suçlular cezaevine giriyor; acaba bu görevde bulunması caiz midir? Bu işi karşılığında devletten aldığı maaşın hükmü nedir?
Cevap: Kamu düzenini sağlamak için konulan yasalar gayri İslâmî bir devlet tarafından koyulmuş olsa bile her durum ve yerde onlara uymak farzdır ve helâl bir iş karşılığında maaş almanın da sakıncası yoktur.
Soru 1359: Müslüman birinin Amerika veya Kanada vatandaşlığını aldıktan sonra orduya katılması veya polis olması caiz midir? Yine belediye gibi devlet dairelerinde ve devlete bağlı diğer kurumlarda çalışması caiz midir?
Cevap: Bu iş fesada, bozgunculuğa yol açmaz, haram bir işi yapmayı ve farz bir ameli terk etmeyi de gerektirmezse sakıncası yoktur.
Soru 1360: Zalim bir hükümdar tarafından atanan hâkimin yargılaması ve hüküm vermesinin meşruiyeti var mıdır ve buna binaen ona itaat farz mıdır?
Cevap: Bütün şartlara haiz olan müçtehitten başkasının -atama hakkı olan bir kimse tarafından atanmamışsa- hâkimlik ve yargı makamını üstlenip insanların arasındaki davaları halletmeye kalkışması caiz değildir. Halkın da ona müracaat etmesi caiz değildir ve onun vereceği hüküm de zarurî haller dışında geçerli değildir.
- ŞÖHRET ELBİSESİ VE GİYİMLE İLGİLİ HÜKÜMLER
ŞÖHRET ELBİSESİ VE GİYİMLE İLGİLİ HÜKÜMLER
Soru 1361: Şöhret elbisesinin ölçüsü nedir?
Cevap: Şöhret elbisesi, renginden veya dikiliş özelliğinden dolayı veya eski olmasından ve başka nedenlerden dolayı kişinin giymesi uygun olmayan ve eğer insanların karşısında giyecek olursa dikkat çekmesine ve parmakla gösterilmesine sebep olan elbisedir.
Soru 1362: Kadınların, yürürken ayakkabılarının yere değmesi sonucu ortaya çıkan sesin hükmü nedir?
Cevap: Dikkatleri çekmediği sürece ve bir fesada düşmeyi gerektirmedikçe özü itibariyle hiçbir sakıncası yoktur.
Soru 1363: Kızlar, koyu mavi renkte elbiseleri giyebilirler mi?
Cevap: Başkalarının dikkatini çekmemesi ve bir fesada yol açmaması şartıyla haddizatında bir sakıncası yoktur.
Soru 1364: Kadınların vücut hatlarını ortaya koyan dar elbiseleri veya düğün vb. törenlerde, bedenin içini gösteren (transparan) açık elbiseler giymesi caiz midir?
Cevap: Eğer yabancı erkeklerin bakışından ve fesada yol açmaktan veya düşmekten güvende ve korunmuş olurlarsa sakıncası yoktur; aksi durumda caiz değildir.
Soru 1365: Mümin bir kadının parlak siyah ayakkabı giymesi caiz midir?
Cevap: Rengi ve şekli namahremlerin dikkatini çekecek veya parmakla gösterilmesine sebep olacak nitelikte olmadıkça sakıncası yoktur.
Soru 1366: Kadınların başörtüsü, pantolon ve gömlek gibi [dışarıda veya namahrem erkekler karşısında giydikleri] elbiselerinde sadece siyah rengi seçmeleri farz mıdır?
Cevap: Kadın elbisesinin hükmü, renk, model ve dikim özelliği bakımından ayakkabı hakkında yöneltilen bir önceki sorudaki gibi, eğer rengi ve şekli namahremlerin dikkatini çekecek veya parmakla gösterilmesine sebep olacak nitelikte değilse sakıncası yoktur.
Soru 1367: Kadının örtü ve elbisesinin başkalarının dikkatini çekecek veya şehveti uyandıracak nitelikte olması; örneğin dikkatleri çekecek bir şekilde çarşaf kullanması veya şehveti uyandıracak bir renkte çorap veya kumaş bir elbise giymesi caiz midir?
Cevap: Rengi, şekli veya giyiliş şekli ile yabancı erkeklerin dikkatini çekecek, fesada sebep olacak ve günah işlemeye yol açacak bir şeyi giymek caiz değildir.
Soru 1368: Erkeklerin, kadınlara özel ve kadınların da erkeklere özel bir şeyi karşı cinse benzemek kastı olmaksızın evde giymesi caiz midir?
Cevap: Onu kendileri için [her yerde giyebilecekleri] bir elbise unvanıyla seçmedikleri sürece sakıncası yoktur.
Soru 1369: Erkeklerin, kadınların iç çamaşırlarını satmalarının hükmü nedir?
Cevap: Ahlâkî ve toplumsal fesatlara sebep olmadığı sürece sakıncası yoktur.
Soru 1370: İnce çorap üretmek ve alım satımı şer'i açıdan caiz midir?
Cevap: Kadınlar tarafından yabancı erkeklerin yanında giyilmesi maksadıyla olmadıkça, üretiminin ve alınıp satılmasının, sakıncası yoktur.
Soru 1371: Evli olmayan kişilerin, şer'î ölçüleri ve ahlâkî kuralları gözeterek kadın elbiseleri ve makyaj malzemeleri satan yerlerde çalışmaları caiz midir?
Cevap: Çalışmanın ve helâl kazanç elde etmenin caiz oluşu şer'i açıdan insanların belli bir grubuna has değildir; İslâmî adap ve ölçüleri koruyan herkes bu hakka sahiptir. Fakat toplumun maslahatı dolayısıyla ticarî çalışma ruhsatı veya bazı meslek grupları için dairelerden veya sorumlu yerlerden çalışma izni almanın özel birtakım şartları varsa, bu şartları gözetmek gerekir.
Soru 1372: Erkeklerin zincir takmalarının hükmü nedir?
Cevap: Eğer altından veya kullanılması kadınlara has olan şeylerden olursa, erkeğin takması caiz değildir.
- BATI KÜLTÜRÜNÜ TAKLİT ETMEK
- TECESSÜS, HABER AKTARMA VE SIRLARI İFŞA ETMEK
TECESSÜS, HABER AKTARMA VE SIRLARI İFŞA ETMEK
Soru 1388: Çalışanlardan birinin devlet mallarını zimmete geçirdiğine dair çok sayıda yazılı rapor tarafımıza ulaşmış ve bu suçlamayla ilgili soruşturmalar yapıldıktan sonra bu raporların bir kısmının doğruluğu bizim için netlik kazanmıştır. Ama sanık soruşturulurken tüm suçlamaları reddediyor, kişinin itibarının zedelenmesine neden olacağı düşünüldüğünde, bu raporların mahkemeye gönderilmesi caiz midir? Caiz olmadığını varsayarsak, bu meseleden haberdar olanların görevi nedir?
Cevap: Kamu mal ve mülkünün korunması ve muhafazasından sorumlu olan kişi, o malın bir çalışanı veya başkası tarafından zimmete geçirildiğinin öğrenilmesi halinde, şer’i ve hukuki açıdan bu konudaki bilgilerini ilgili kurumlara vermekle yükümlüdür. Sanığın itibarını kaybetme korkusu, malın korunması hakkını ileri sürmemek için resmi olarak bir ruhsat sayılmaz ve diğer kişilerin raporlarını belgeli olarak ilgili görevlilere sunması gerekir ki, gerçekleri araştırıp doğruladıktan sonra harekete geçebilsinler.
Soru 1389: Bazı basın yayın organlarının hırsızların, sahtekârların, resmî dairelerde rüşvet alanların, iffete aykırı işler yapanların, fesat çıkaranların ve gece kulüplerinde eğlence partileri düzenleyenlerin tutuklanmalarıyla ilgili haberler yayınlandığını görmekteyiz; acaba bu gibi haberlerin basılması ve yayınlanması bir nevi kötülüğü yaymak sayılmaz mı?
Cevap: Olay ve hadiselerin sırf basında yayınlanması, kötülükleri yaymak sayılmaz.
Soru 1390: Eğitim merkezlerinden birinin öğrencilerinin gördükleri ahlâka aykırı hareketlerin engellenmesi için durumu kültürel yetkililere raporlamaları caiz midir?
Cevap: Eğer raporlar açıkça yapılan şeylerle ilgiliyse ve tecessüs ve gıybet denilmeyecek nitelikteyse sakıncası yoktur; hatta bu, kötülükten sakındırmanın gereklerinden ise, farzdır.
Soru 1391: Dairelerdeki bazı sorumluların yaptıkları ihanet ve zulümleri halkın arasında açıklamak caiz midir?
Cevap: Bunu, araştırıp emin olduktan sonra kanunî takibe alınması için sorumlu merkez ve mercilere bildirmenin sakıncası yoktur. Hatta bazen kötülükten alıkoymanın bir gereği sayılırsa, bunu bildirmek farzdır. Ancak bunu halka söylemenin bir gerekçesi yoktur; hatta fitne ve fesada yol açar ve İslâm devletini zayıflatmaya neden olursa bunu halka anlatmak haramdır.
Soru 1392: Müminlerin mallarını araştırmak ve onu zalim devlet ve yöneticiye bildirmek caiz midir? Özellikle eğer bu iş müminlere eziyet ve zarar verilmesine sebep olursa hüküm nedir?
Cevap: Bu tür eylemler şeriat açısından haramdır ve mümine ulaşan zarar, zalim yöneticinin yanında müminlerin casusluğunu yapmaktan dolayı ise onlara ulaşan zarardan da sorumlu olmayı gerektirir.
Soru 1393: Haram işledikleri veya marufu terk ettikleri görülürse, iyiliği emredip kötülükten sakındırmak için müminlerin, şahsi ve gayrişahsi işlerini araştırmak caiz midir? Vazifeleri olmadığı halde insanların yaptıkları hataları ortaya çıkarmak için araştırma yapanların hükmü nedir?
Cevap: Devlet memurlarının ve başkalarının idari işlerinin yasal kurallar ve düzenlemeler çerçevesinde resmi soruşturma görevlileri tarafından araştırılmasında ve soruşturulmasında bir sakınca yoktur; ancak başkalarının işlerinin gözetlenmesinde veya memurların eylem ve davranışlarının kanuni sınırlar dışında ortaya çıkarılması için soruşturulması resmi görevliler için bile caiz değildir.
Soru 1394: Halk arasında kişisel sırlardan, özel ve gizli işlerden bahsetmek caiz midir?
Cevap: Özel ve kişisel konuları ortaya çıkarıp başkaları yanında ifşa etmek, eğer herhangi bir şekilde başkalarıyla da ilgili olsa veya bir fesada sebep olacaksa caiz değildir.
Soru 1395: Psikiyatristler, hastalığın nedenlerini ve tedavi yollarını öğrenmek için genellikle hastanın şahsi ve ailevi meseleleri hakkında sorular sorarlar; hastanın bu sorulara cevap vermesi caiz midir?
Cevap: Eğer bir fesada yol açmaz ve başka bir kişinin gıybetini veya aşağılanmasını da gerektirmezse bunun sakıncası yoktur.
Soru 1396: Bazen bazı güvenlik güçleri, tıpkı casusluk ve soruşturma yöntemlerinin de bunu gerektirdiği gibi, fuhuş merkezlerini ve terör gruplarını ortaya çıkarmak için bazı merkezlere girip gruplara sızmayı gerekli görüyor, bu işin şer’i açıdan hükmü nedir?
Cevap: Eğer ilgili yetkili memurun izni ile ve kanuni kaide ve nizamlara uymak ve günaha bulaşmaktan ve haram işlemekten sakınmak şartıyla olursa, sakıncası yoktur. Tabi yetkililerin de tüm dikkatlerini vererek onların çalışmalarını takip etmeleri farzdır.
Soru 1397: Bazıları, başkalarının yanında İran İslâm Cumhuriyeti’ndeki bazı eksikliklerden ve zaaflardan bahsediyor; bu gibi konuşmaları dinlemenin hükmü nedir?
Cevap: Dünyanın küfür ve müstekbir güçleri karşısında dimdik duran İslam Cumhuriyeti'ni itibarsızlaştıracak her türlü hareketin İslam'ın ve Müslümanların çıkarına olmadığı açıktır. Dolayısıyla bu sözler, eğer İslam Cumhuriyeti sisteminin zayıf düşmesine neden olursa, caiz değildir.
- SİGARA VE UYUŞTURUCU KULLANMAK
SİGARA VE UYUŞTURUCU KULLANMAK
Soru 1398: Devlet dairelerinde ve halka açık yerlerde sigara içmenin hükmü nedir?
Cevap: Eğer devlet dairelerinin ve halka açık yerlerin kendi iç kurallarına aykırı olursa veya başkalarının rahatsız ve eziyet olmasına ya da onlara bir zarar ulaşmasına sebep olursa caiz değildir.
Soru 1399: Kardeşim uyuşturucu bağımlısı ve aynı zamanda uyuşturucu kaçakçısı, acaba onu durdurabilmeleri için ilgili resmî makamlara haber vermem bana farz mıdır?
Cevap: Kötülükten sakındırmak size farzdır; onun uyuşturucu kullanmayı terk etmesi için ona yardım etmeniz, onun uyuşturucu kaçakçılığı yapmasını, satmasını ve dağıtmasını engellemeniz gerekir. Eğer onun durumunu ilgili makamlara bildirmek, bu konuda ona yardımcı olacaksa veya bu iş onu kötülükten sakındırmanın bir gereği sayılırsa bildirmeniz farzdır.
Soru 1400: Enfiye kullanmak caiz midir? Ona bağımlı olmanın hükmü nedir?
Cevap: Eğer kullanan kişiye önemli sayılacak bir zararı olursa, onu kullanmak ve bağımlı olmak caiz değildir.
Soru 1401: Tömbeki tütünü alıp satmanın ve içmenin hükmü nedir?
Cevap: Tömbeki tütünü alıp satmanın ve içmenin özü itibariyle bir sakıncası yoktur; fakat eğer birisine kayda değer bir zararı dokunursa, bu durumda kullanımı ve alış verişi caiz değildir.
Soru 1402: Esrar pak mıdır ve acaba onu kullanmak haram mıdır?
Cevap: Esrar paktır; fakat onu kullanmak haramdır.
Soru 1403: Esrar, afyon, eroin, morfin, kenevir vb. uyuşturucu maddelerinin yemek, içmek, çekmek, damardan veya fitil şeklinde kullanılmasının hükmü nedir? Bu malları alıp satmanın ve nakletmek, saklamak ve kaçakçılık gibi bundan diğer para kazanma yollarının hükmü nedir?
Cevap: Uyuşturucu maddelerinin kullanılması ve onlardan fayda sağlanması, bunların kullanılmasından kaynaklanan kayda değer bireysel ve toplumsal zararlarından ve olumsuz etkilerinden dolayı haramdır; bu nedenle taşımak, depolamak, alıp satmak vb. yollarla bunlardan kazanç sağlamak da haramdır.
Soru 1404: Bir hastalığı, uyuşturucu madde kullanarak tedavi etmek caiz midir? Eğer caiz ise, acaba mutlak olarak mı caizdir, yoksa tedavi yönteminin sadece uyuşturucuyla sınırlı olduğu durumda mı caizdir?
Cevap: Eğer hastalığın tedavisi, güvenilir bir doktorun teşhis ve izniyle herhangi bir şekilde uyuşturucu madde kullanmaya bağlı ise sakıncası yoktur.
Soru 1405: Afyon, eroin, morfin, esrar ve kokain yapımında kullanılan haşhaş, Hint keneviri gibi bitkileri ekip yetiştirmenin hükmü nedir?
Cevap: İslâm Cumhuriyeti kanunlarına göre yasak olan bu bitkileri ekmek ve yetiştirmek caiz değildir.
Soru 1406: Morfin, eroin, esrar, marihuana ve haşhaş gibi tabiî maddelerden veya "L.S.D" gibi sun'î maddelerden uyuşturucu madde yapmanın ve hazırlamanın hükmü nedir?
Cevap: Caiz değildir.
Soru 1407: Üzerine bazı içki çeşitlerinden serpilen tömbeki tütününü kullanmak ve dumanını içine çekmek caiz midir?
Cevap: Eğer örfe göre bu çeşit bir tömbekiyi kullanmak içki kullanmak sayılmazsa ve insanı sarhoş etmezse, yine insana kayda değer ciddi bir zarar vermezse, her ne kadar müstehap ihtiyat gereği terk etmek daha iyi olsa da sakıncası yoktur.
Soru 1408: Sigara kullanmaya başlamak haram mıdır? Bağımlı olan biri sigarayı birkaç hafta veya daha uzun süre bıraksa, tekrar kullanmaya başlaması haram mıdır?
Cevap: Hüküm, sigara kullanımının verdiği zararın derecesine göre değişmekte olup, genel olarak, eğer vücuda önemli ölçüde zarar verecek miktarda olursa sigara kullanımı caiz değildir. Eğer insan sigaraya başlamakla bu aşamaya ulaşacağını bilirse, yine caiz değildir.
Soru 1409: Uyuşturucu ticaretinden elde edilen mallar gibi bizzat haram olduğu bilinen malların hükmü nedir? Eğer bunların sahibini tanımazsak sahibi meçhul olan mal hükmünde midirler? Eğer böyleyse, şer'î hâkimin veya onun tam yetkili vekilinin izniyle bu malları kullanmak caiz midir?
Cevap: Bir kimse, edindiği malın haram olduğunu biliyorsa, onun şer'î sahibini tanıdığı takdirde [şahsını tanımaz, fakat sayılı kişilerden biri olduğunu bilse bile] onu sahibine vermesi farzdır. Aksi durumda o malı şer'î sahibi adına sadaka olarak fakirlere vermelidir. Eğer haram mal onun helâl malına karışmış ise ve haram malın miktarını bilmiyor ve şer'î sahibini de tanımıyorsa, bu karışık malın humusunu (beşte birini) çıkararak humus verilmesi gereken makama vermesi farzdır.
- SAKAL TIRAŞI
SAKAL TIRAŞI
Soru 1410: Sakal bırakmanın farz olduğu [tıraş edilmesi haram olan] alt çeneden maksat nedir? Yanaklar da bunun içine girer mi?
Cevap: Ölçü, [sakal bırakmada] örfte bu adam sakal bırakıyor denilmesidir.
Soru: 1411: Uzunluk ve kısalık bakımından sakalın sınırı nedir?
Cevap: Bunun belli bir sınırı yoktur; bunda ölçü, örfte sakal denilmesidir. Bir el tutumundan fazla olması ise mekruhtur.
Soru 1412: Sakalı kısaltıp bıyığı uzatmanın hükmü nedir?
Cevap: Bunun haddizatında bir sakıncası yoktur.
Soru 1413: Bazı erkekler sadece çenelerinde sakal bırakarak geri kalanı tıraş etmekteler, bunun hükmü nedir?
Cevap: Sakalın bir bölümünü tıraş etmek, sakalın tamamını tıraş etmek hükmündedir.
Soru 1414: Acaba sakalı tıraş etmek fısk[1] sayılır mı?
Cevap: Farz ihtiyat gereği sakalı kesmek haramdır ve sakal kesmek, farz ihtiyat gereği fıskın sonuç ve hükümlerini doğurur.
Soru 1415: Bıyığı tıraş etmenin hükmü nedir? Acaba bıyık çok uzun bırakılabilir mi?
Cevap: Bıyığı tıraş etmenin, bıyık bırakmanın veya uzatmanın özü itibariyle bir sakıncası yoktur. Ancak bıyığı, yemek yerken ve su içerken yemeğe ve suya değecek miktarda uzatmak mekruhtur.
Soru 1416: Mesleği gereği tıraş olması gereken bir sanatçının jiletle veya tıraş makinesiyle tıraş olmasının hükmü nedir?
Cevap: Eğer "Sakalını tıraş etti." denecek nitelikte olursa farz ihtiyat gereği haramdır. Fakat sergileyeceği sanat, İslâm toplumunun ihtiyaç duyduğu zarurî işlerden sayılırsa, sakalını zaruret miktarınca tıraş etmesinin sakıncası yoktur.
Soru 1417: Şirketlerden birinin halkla ilişkiler sorumlusu olduğum için misafirlere sakallarını tıraş etmeleri için tıraş malzemeleri alıp temin etmek zorundayım, bu konuda benim görevim nedir?
Cevap: Farz ihtiyat gereği tıraş malzemelerinin alınması ve başkalarına verilmesi zaruret dışında caiz değildir.
Soru 1418: Sakal bırakmak insanın aşağılanmasına sebep olursa, sakalı tıraş etmenin hükmü nedir?
Cevap: Sakal bırakmak, dinine önem veren Müslüman bir kişinin aşağılanma sebebi olamaz ve farz ihtiyat gereği sakal bırakmak insanı zarar ve sıkıntıya sokmadıkça, tıraş edilmesi caiz değildir.
Soru 1419: Sakal bırakmak insanın meşru amaçlarına ulaşmasına engel olursa, tıraş etmek caiz olur mu?
Cevap: Mükellefin ciddî bir zarar ve meşakkat dışında Allah Teâlâ’nın emrini uygulaması farzdır.
Soru 1420: Daha çok tıraş sonrası için kullanılan, ancak bazen başka amaçlar için de [nemlendirici olarak mesela] kullanılan tıraş kreminin alınması, satılması ve üretilmesi caiz midir?
Cevap: Eğer bahsi geçen kremin, sakal tıraşı dışında başka helâl menfaatleri de varsa, onu bu amaçla üretmenin ve alıp satmanın sakıncası yoktur.
Soru 1421: Sakalı tıraş etmenin haram oluşundan maksat, yüzdeki tüylerin tam olarak çıktıktan sonra tıraş edilmesi midir, yoksa yüzde çıkan az miktardaki tüyleri tıraş etmeyi de kapsar mı?
Cevap: Genel olarak, yüzdeki tüyleri sakal tıraşı denilecek miktarda tıraş etmek ihtiyat gereği haramdır. Ancak sakal tıraşı denilmeyecek miktarda yüzdeki tüyleri kesmenin sakıncası yoktur.
Soru 1422: Berberlerin sakal tıraşı karşılığında aldığı ücret haram mıdır? Eğer haramsa, bu para helâl mala karışırsa humus vermek istediğinde iki defa mı humus vermesi gerekir?
Cevap: Sakal tıraşı karşılığında ücret almak farz ihtiyat gereği haramdır. Harama karışmış helâl mala gelince, eğer haram malın miktarını bilir ve sahibini de tanırsa onu sahibine geri vermesi veya onun rızasını alması farzdır. Ama sayısı sınırlı kişilerden birisi olarak bile sahibini tanımazsa, bu durumda onu sahibinin hayrına fakirlere sadaka vermelidir ve eğer sahibini tanır da miktarını bilmezse, uygun bir yolla onun rızasını elde etmesi farzdır. Eğer ne miktarını bilir ve ne de sahibini tanırsa, bu durumda malının haramdan temizlenmesi için humusunu vermelidir. Humusu verdikten sonra geriye kalan mal eğer yıllık giderinden fazlaysa, bu durumda kazancının humusu olarak onun da humusunu vermelidir.
Soru 1423: Bazı müşteriler tıraş makinelerini tamir etmem için bana müracaat ediyorlar; sakalı tıraş etmenin şer'an haram olduğu dikkate alındığında, onların makinelerini tamir etmem caiz midir?
Cevap: Mezkûr alet, sakal tıraşından başka yerlerde de kullanıldığından, sakal tıraşında kullanmamak amacıyla onu tamir etmenin ve karşılığında ücret almanın sakıncası yoktur.
Soru 1424: Yanaktaki kılları iple veya cımbızla almak haram mıdır?
Cevap: Yanaktaki kılları tıraş ederek bile olsa almak haram değildir.
[1]- Dinin emir ve yasaklarına aykırı davranma anlamında fıkıh ve hadis terimi. (TDV İslam Ansiklopedisi)
- GÜNAH TOPLANTILARINDA BULUNMAK
GÜNAH TOPLANTILARINDA BULUNMAK
Soru 1425: Bazen yabancı ülkelerin üniversite hocaları veya üniversiteleri tarafından toplu kutlamalar düzenlenir ve bu toplantılarda alkollü içeceklerin olduğu öncesinde zaten bilinir. Bu durumda bu gibi toplantılara katılmak isteyen öğrencilerin şer'î vazifeleri nelerdir?
Cevap: İçki içilen toplantılara katılmak, hiç kimse için caiz değildir. Bu toplantılara katılmayın ve bırakın onlar sizin Müslüman olduğunuz için içki içmediğinizi ve içki içilen toplantılara katılmadığınızı anlasınlar.
Soru 1426: Düğün törenlerinde bulunmanın hükmü nedir? İnsanların dans edeceklerinin kesin olarak bilindiği düğün törenlerinde bulunmanın, "Bir kavmin haram işine giren onlardandır." rivayetinin kapsamına girdiği ve dolayısıyla orayı terk etmenin farz olduğu söylenebilir mi, yoksa dans etmemek ve diğer [haram olan] programlara katılmamak kaydıyla orada bulunmak caiz midir?
Cevap: Söz konusu merasim, eğer haram toplantı ve günah meclisi denilmeyecek nitelikte olursa ve orada bulunmak bir fesada yol açmayacaksa, ayrıca orada bulunmak ve oturmak örfen caiz olmayan bir işi onaylamak sayılmadıkça sakıncası yoktur.
Soru 1427:
a) Erkeklerin ve kadınların ayrı ayrı müzik çalıp dans ettikleri kutlama [ve partilere] katılmanın hükmü nedir?
b) Müzik çalınan ve dans edilen düğün törenlerine katılmak caiz midir?
c) Dans edilen toplantılarda, marufu emretmek ve münkerden sakındırmak katılanlarda etkili olmazsa yine de kötülükten sakındırmak farz mıdır?
d) Kadın erkek karışık oynamanın hükmü nedir?Cevap: Genel olarak dans etmek, şehveti tahrik edecek nitelikte veya haram olan bir işle birlikte olursa ya da haram olan bir işi gerektirirse caiz değildir. Yine yabancı veya namahrem erkeklerle kadınlar karışık olarak oynar veya dans ederse caiz değildir. Bu konuda düğün törenleriyle diğer törenler arasında hiçbir fark yoktur. Günah toplantısına katılmak da, günah toplantılarına uygun olan tahrik edici müziği dinlemek gibi bir haramı işlemeyi gerektirirse veya günahı onaylama niteliğinde olursa caiz değildir. İyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak vazifesine gelince, etkili olma ihtimali yoksa insanın üzerinden kalkar.
Soru 1428: Eğer namahrem bir erkek, örtülü olmayan kadınların bulunduğu bir düğüne katılsa ve onları bu münkerden sakındırmanın etkili olmayacağını bilse, orayı terk etmesi farz mıdır?
Cevap: Eğer [onların yaptıklarına] itiraz olarak günah toplantısını terk etmek, kötülükten sakındırmanın bir göstergesi olursa, orayı terk etmek farzdır.
Soru 1429: Müstehcen müziklerin dinlendiği toplantı ve ortamlarda bulunmak caiz midir? Müziğin günah nitelikli olup olmadığında şüphe edilirse, onların bunu çalmasına engel olunamayacağı da dikkate alındığında hüküm nedir?
Cevap: Allah yolundan saptırıcı müzik, şarkı ve türkü söylenen ortamlarda bulunmak, onları dinlemeye veya onaylamaya sebep olursa caiz değildir. Fakat mevzuda şüphe edilirse orada bulunmanın ve onları dinlemenin haddizatında bir sakıncası yoktur.
Soru 1430: İnsanın bazen dinî makamlara veya diğer müminlere iftira atmak gibi uygunsuz sözler işitilen toplantılara ve çevrelere katılmasının hükmü nedir?
Cevap: Gıybeti dinlemek gibi haramları işlemeği ve kötülüğün tasdik ve teşvikine sebep olmadığı müddetçe, sadece bu toplantılarda bulunmanın bir sakınca yoktur. Fakat şartları oluştuğu takdirde münkerden sakındırmak, farzdır.
Soru 1431: Bazı gayri İslâmî ülkelerde yapılan toplantılarda örf ve âdete göre, katılanları ağırlamak için alkollü içkiler kullanılır; bu toplantılara katılmak caiz midir?
Cevap: İçki içilen toplantılarda bulunmak caiz değildir; zaruret hâlinde de zaruret miktarıyla yetinilmesi farzdır.
- DUA YAZMAK VE İSTİHARE
DUA YAZMAK VE İSTİHARE
Soru 1432: Dua yazmak için para almak ve vermek caiz midir?
Cevap: Masumlardan nakledilen duaları yazmak karşılığında ücret almak ve vermek caizdir.
Soru 1433: Dua yazanların eski dua kitaplarında rivayet edildiğini iddia ederek yazdıkları duaların hükmü nedir? Şer'î bakımdan bu dualar muteber midir? Bunlara müracaat etmenin hükmü nedir?
Cevap: Eğer dualar Ehlibeyt İmamlarından nakledilmişse veya içerikleri hak ve doğruysa, onlara teberrük edinmenin sakıncası yoktur; nitekim Ehlibeyt İmamlarından olduğu şüpheli olan duaları da Ehlibeyt İmamlarına ait olduğu ümidiyle okumanın sakıncası yoktur.
Soru 1434: İstihareye uymak farz mıdır?
Cevap: İstihareye uymanın şer'î bir zorunluluğu yoktur; fakat istiharenin aksine davranmamak daha iyidir.
Soru 1435: “Hayır işlerde istihareye gerek yoktur.” denildiğine göre, acaba bu işlerin keyfiyeti ya da bunların uygulanması sırasında ortaya çıkabilecek öngörülemeyen sorunlar hakkında istihare caiz midir? Acaba istihare gaybı bilmenin bir yolu sayılır mı, yoksa onu sadece Allah mı biliyor?
Cevap: İstihare, mubah işleri yapmada tereddüt ve şaşkınlığı gidermek içindir; bu tereddüt ister işin kendisi hakkında olsun, ister keyfiyetinde fark etmez. Dolayısıyla tereddüt edilmeyen hayır işlerde istihareye gerek yoktur. Aynı şekilde istihare bir kişinin veya işin geleceğini bilmeye yönelik yapılan bir iş de değildir.
Soru 1436: Boşanmak ve boşanmamak gibi konularda Kur'ân ile istihare etmek sahih midir? İnsan istihare ettikten sonra istihareye uygun davranmazsa hükmü nedir?
Cevap: Kur'ân veya tespihle istiharenin caiz oluşu belli bir konuyla sınırlı değildir. Herhangi bir mubah işte insan tereddüt içerisinde kalır da bir karara varamazsa istihare yapabilir. İstihareye uygun davranmak şer'an farz değildir; fakat istihareye aykırı davranmamak daha iyidir.
Soru 1437: Evlilik gibi hayati önem taşıyan işlerde tespih veya Kur'ân ile istihare yapmak sahih midir?
Cevap: İnsanın, hakkında karar vermek istediği işler hususunda ilk önce iyice düşünmesi, incelemesi veya güvenilir ve tecrübeli kişilerle istişare etmesi uygundur; eğer bütün bunlara rağmen tereddüt veya şaşkınlığı devam ederse istihare yapabilir.
Soru 1438: Bir konu hakkında kaç kez istihare yapılabilir?
Cevap: İstihare tereddüdü gidermek için olduğundan ilk defada tereddüt giderildikten sonra konu değişmediği sürece istihareyi tekrarlamanın bir anlamı yoktur.
Soru 1439: Bazı ziyaret yerleri ve mescitlerde, dua ve ziyaret name kitaplarının arasına yerleştirilmiş olan İmam Rıza'nın (a.s) kerametlerini içeren yazıların insanlara dağıtıldığını görüyoruz. Bu yazıları yayınlayanlar yazının altına, "Bu yazıyı okuyan, bunun üzerinden şu kadar yazıp çoğaltmalıdır, eğer bunu yaparsa, hacetlerine kavuşur." yazıyorlar; acaba bu dedikleri doğru mudur? Acaba bunları okuyan kişinin, yayınlayan kimsenin isteğini yerine getirmesi farz mıdır?
Cevap: Bu gibi şeylerin muteber olduklarına dair hiçbir şer'î delil yoktur. Bunları okuyan kimselerin, yayınlayan kişinin isteğine uyarak onun üzerinden yazması gerekli değildir.
- DİNÎ PROGRAMLAR DÜZENLEMEK
- VURGUNCULUK VE İSRAF
VURGUNCULUK VE İSRAF
Soru 1468: Şer’i açıdan hangi malları stoklamak haramdır? Stokçuları malî cezalara çarptırmak sizce caiz midir?
Cevap: Stok edilmesi haram olan mallar, rivayetlerde belirtildiğine ve meşhur görüşe göre sadece halkın çeşitli tabakalarının genellikle ihtiyaç duyduğu dört tahıldan (buğday, arpa, üzüm ve hurma) ve hayvan yağı ile bitkisel yağdan ibarettir. Fakat İslâm hükümeti genel maslahat gereğince halkın diğer ihtiyaçlarının stoklanmasını da engelleyebilir. Hâkimin uygun görmesi durumunda stokçulara malî ceza vermenin sakıncası yoktur.
Soru 1469: Elektrik enerjisini aydınlanmak için ihtiyaçtan fazla kullanmanın israf olmadığı söylenmektedir; acaba bu doğru mudur?
Cevap: Hiç şüphe yok ki, elektrik enerjisini ve lamba ışığı dâhil her şeyin gereğinden fazla kullanılması ve tüketilmesi israftır. Bu konuda doğru olan, Resulullah'ın (ona ve Ehlibeyti'ne selâm olsun), "Hayırda israf olmaz." buyruğudur.
- ALIŞ VERİŞ HÜKÜMLERİ
- FAİZ HÜKÜMLERİ
FAİZ HÜKÜMLERİ
Soru 1619: Kamyon satın almak isteyen bir şoför, bu iş için gerekli parayı, kamyonu başkasının vekili olarak onun adına satın almak ve daha sonra da paranın sahibinin kamyonu kendisine taksitle satması için başka birinden alırsa, bu muamelenin hükmü nedir?
Cevap: Şoför eğer muameleyi mal sahibinin vekili olarak yapmış ve daha sonra mal sahibi de onu taksitle vekilin kendisine satmışsa, her iki muamelede tarafların ciddî olarak alış veriş niyetleri olur ve bununla faizden kaçmak amacıyla hile yapmayı amaçlamazlarsa, sakıncası yoktur.
Soru 1620: Faizli borç nedir? Acaba mevduat sahiplerinin kâr payı olarak bankadan aldıkları yüzdelik, faiz sayılır mı?
Cevap: Faiz, borçlunun alacaklıya aldığı borçtan dolayı, borç olarak aldığı mala ilâve olarak verdiği fazlalıktır. Ama kâr payı olarak bankadan alınan paraya gelince; [İran'daki bankalarda] banka mevduat sahibinin vekili olarak kendisine tevdi edilen (verilen) parayı, şer'î açıdan sahih sözleşmelerden biri çerçevesinde çalıştırmak zorundadır ve bu muameleden elde edilen kâr faiz değildir ve bu kârı almanın sakıncası yoktur.
Soru 1621: Faizli muamelenin ölçüsü nedir? "Faiz sadece borçta olur, başka durumlarda değil." sözü doğru mudur?
Cevap: Faiz borçta olduğu gibi bazen alış verişte de olabilir. Alış verişte faiz, tartı veya ölçekle satılan bir malı kendisiyle aynı cinsten olan başka bir maldan daha fazla bir miktar karşılığında satmakla olur.
Soru 1622: Açlıktan ölmek üzere olan ve kendisini ölümden kurtarmak için murdardan başka bir şey bulamayan kimsenin zaruret durumunda murdar yemesi şer'an caiz olduğu gibi, acaba çalışma gücü olmayan ve az bir sermayesi bulunan bir kimse, kârla geçinmek için parasını faizli muamelede kullanmak zorunda kalırsa, zaruret hâline binaen faiz alması caiz midir?
Cevap: Faiz haramdır ve bunu zaruret hâlinde murdar yiyen kişiyle kıyaslamak doğru değildir. Çünkü murdar yemeye mecbur kalan kişinin o anda hayatını kurtaracak başka bir şeyi yoktur; ancak çalışamayacak durumda olan kimse, sermayesini mudarebe [kâr ortaklığı] gibi İslami akitlerden biri adı altında kullanabilir.
Soru 1623: Posta pulları bazen ticarî muamelelerde değerlerinden daha yüksek bir fiyata satılmaktadır. Örneğin yirmi riyallik bir pul yirmi beş riyale satılmaktadır; acaba bu muamele sahih midir?
Cevap: Bunun sakıncası yoktur ve bu fazlalık faiz sayılmaz. Çünkü faizli muamele, ölçü ve tartıyla satılan ve aynı cinsten olan iki şeyin alış verişinde alınan veya satılan şeyin miktarının ötekisine oranla fazla olmasıdır ve bu tür muamele batıldır.
Soru 1624: Faiz, bütün özel ve tüzel kişilere eşit şekilde haram mıdır, yoksa bazı özel durumlarda istisna var mıdır?
Cevap: Baba-oğul, karı-koca arasındaki faiz ve yine Müslüman'ın gayrimüslimden aldığı faizin dışında, genel olarak faiz haramdır.
Soru 1625: Eğer bir muamelede belirli bir tutar üzerinden alım satım yapılsa ve işlem bedelinin tarihli çek şeklinde ödenmesi halinde alıcının satıcıya belirlenen fiyata ek olarak bir miktar daha ödeyeceği konusunda her iki taraf da anlaşırsa, bunu yapmaları caiz midir?
Cevap: Eğer alış veriş belli bir fiyat üzerinden gerçekleşir ve fazlalık, anaparanın ödemesinin gecikmesinden dolayı olursa, bu şer'an haram olan faizdir ve sırf tarafların bu fazlalığın ödenmesi üzerine anlaşmalarıyla o para helâl olmaz.
Soru 1626: Eğer birinin bir miktar paraya ihtiyacı olur ve kendisine borç verecek birini bulamazsa, o parayı temin etmek için bir malı veresiye olarak fiyatından fazlasına satın alıp sonra onu aynı mecliste satıcıya daha az bir fiyata nakit olarak satabilir mi? Örneğin: Bir kilo safranı belli bir ücretten parasını bir sene sonra vermek üzere veresiye olarak satın aldıktan sonra, aynı mecliste satıcının kendisine nakit olarak aldığı fiyatın üçte ikisine satması caiz midir?
Cevap: Gerçekte faizli borçtan kaçmak için bir tür hile olan böyle bir muamele şer'an haram ve geçersizdir.
Soru 1627: Ben kâr elde etmek ve faizden kaçmak için değeri çok daha fazla olan bir evi, beş milyon riyale satın aldım. Sözleşme esnasında, satıcının beş ay içerisinde muameleyi feshedebileceğini ve bu durumda benden aldığı parayı geri vererek evi alabileceğini şart koştuk. Muamele bittikten sonra aynı evi satıcının kendisine aylık 150 bin riyale kiraya verdim. Şimdi muamelenin üzerinden dört ay geçtikten sonra, İmam Humeyni'nin (r.a) fetvasına göre bu işin faizden kaçmak için olduğu takdirde caiz olmadığını öğrendim. Sizin fetvanıza göre bunun hükmü nedir?
Cevap: Eğer bu muamele, ciddî bir iradeyle gerçekleşmemiş ve sadece satıcının borç para elde etmek ve müşterinin ise bir kazanç sağlamak amacıyla göstermelik yaptığı bir iş ise, faizli borçtan kaçmak için bir hile olan böyle bir muamele şer'an haram ve geçersizdir. Bu tür muamelelerde müşterinin sadece evin fiyatı olarak satıcıya vermiş olduğu parayı geri alma hakkı vardır.
Soru 1628: Faizden kaçmak için mala başka bir şey eklemenin hükmü nedir?
Cevap: Faizli borcun caiz olması için yapılan bu işin hiçbir etkisi yoktur ve mala bir şey eklemekle helâl olmaz.
Soru 1629: İşçi ve memurlar, yaşlandıklarında kullanmak için çalıştıkları yıllarda aylık maaşlarının bir bölümünü emeklilik sandığına ödüyorlar; acaba emekliliğe ayrıldıktan sonra ödedikleri bu paranın üzerine bir miktar da devlet tarafından eklenerek onlara aylık emeklilik maaşı adı altında verilen bu meblağı almalarının bir sakıncası var mıdır?
Cevap: Emekli maaşı almanın sakıncası yoktur. Devletin emekliye aylık maaşından kestiği miktara ek olarak verdiği para, onun maaşlarından kesilen paranın kârı değildir ve faiz sayılmaz.
Soru 1630: Bazı bankalar resmi tapusu olan evlerin onarımı için cüâle sözleşmesi çerçevesinde, kredi alan kişinin borcunu %1-2 fazlalıkla birlikte belli bir zamana kadar taksitle ödemesi şartıyla ev sahiplerine kredi veriyorlar. Acaba bu şekilde kredi almak şer'an caiz midir ve bu konuda cüâle sözleşmesi nasıl tasavvur edilebilir?
Cevap: Eğer söz konusu meblağ evini onarması için borç olarak ev sahibine verilirse, bu durumda onun cüâle olması anlamsızdır ve borç parada, fazlasının ödenmesi şartı da caiz değildir. Verilen borç her halükarda doğru olmakla birlikte, ev sahibinin tamir için evi bankaya ipotek ettirmesinin sakıncası yoktur. Bu durumda ipotek ettirilen ev, bankanın evi onarmak için kullandığı tutar değil, bankanın evin onarımı için taksitler halinde talep ettiği tutarın toplamıdır.
Soru 1631: Eşyaları nakit değerinden fazlasına veresiye olarak satın almak caiz midir? Bu faiz sayılır mı?
Cevap: Eşyaları nakit fiyatından fazlasına veresiye olarak satmanın ve satın almanın sakıncası yoktur; nakit ve veresiye arasındaki fiyat farkı faiz sayılmaz.
Soru 1632: Bir kimse evini muhayyerlik satışıyla satar. Fakat satışı feshetmek için belirlenen zamana kadar parayı müşteriye geri veremez. Bu yüzden üçüncü bir kişi satıcının muameleyi feshetmesi için bu parayı müşteriye öder; ancak verdiği paraya ek olarak kendisi için de zahmet hakkı olarak bir miktar para verilmesini şart koşar; şer'an bu meselenin hükmü nedir?
Cevap: Eğer üçüncü kişi parayı müşteriye geri vermek ve muameleyi feshetmek için satıcı tarafından vekil olarak görevlendirilmişse, yani, önce satıcıya bir miktar borç verir ve sonra satıcı tarafından vekil olarak onu müşteriye vererek satışı feshederse, onun bu işi ve bu vekâletinden dolayı ücret almasının sakıncası yoktur. Ama müşteriye ödediği parayı satıcıya borç olarak vermişse, bu durumda satıcıdan taraf müşteriye mal değeri olarak vermiş olduğu paradan fazlasını isteyemez.
- ŞUFA (ÖN ALIM) HAKKI
ŞUFA (ÖN ALIM) HAKKI
Soru 1633: Acaba bir vakıfta iki kişinin de şufa hakkı olursa ve ikisinden birisinin satma hakkı olduğu düşünülürse ve buna dayanarak üçüncü bir kişiye satarsa diğerine şufa hakkı doğar mı? Yine eğer iki kişi bir mülkü veya bir vakfı ortak olarak kiraladıktan sonra, bunlardan birisi kendi hissesini sulh veya kira yoluyla üçüncü bir kişiye devrederse, kiralanan şey hakkında diğerine şufa hakkı doğar mı?
Cevap: Şufa hakkı, malın kendisinin malikiyetine ortak olunduğu ve iki ortaktan birinin, kendi hissesini üçüncü bir kişiye satması durumunda söz konusudur. Dolayısıyla iki kişiye ait olan bir vakıfta, [vakfın] satılmasının caiz olduğunu varsaysak bile ortaklardan biri kendi hissesini üçüncü bir kişiye satarsa, şufa hakkı yoktur. Yine kiralanan belli bir mülk konusunda da eğer ortaklardan birisi kendi hakkını üçüncü bir şahsa devrederse, şufa hakkı doğmaz.
Soru 1634: Şufa yoluyla alma konusunda mevcut fıkhî kaynaklardan ve medenî kanunda kullanılan ifadelerden anlaşıldığı üzere, ortak olan iki kişiden biri, kendi hissesini üçüncü bir kişiye satarsa, diğerine şufa hakkı doğar. Bu durumda, ortaklardan birisi müşteriyi ortağının hissesini satın almaya teşvik eder veya müşteriye ortağının hissesini satın alacak olursa onu şufa hakkıyla kendisinden almayacağı vaadinde bulunursa, acaba onun bu davranışı şufa hakkının düşmesi olarak görülebilir mi?
Cevap: İki ortaktan birinin, sırf üçüncü bir kişiyi ortağının hissesini satın almaya teşvik etmesi, ona şufa hakkı doğmasına engel oluşturmaz. Hatta ortağıyla muamele yapacak olursa kendisinin şufa hakkıyla onu almayacağını vaat etse, bu bile muamele gerçekleştikten sonra onun şufa yoluyla alma hakkının düşmesine sebep olmaz.
Soru 1635: Ortağı kendi hissesini üçüncü bir kişiye satmadan diğer ortağın kendi şufa hakkını düşürmesi sahih midir? Bu, daha meydana gelmemiş bir haktan vazgeçmek olduğuna göre hükmü açıklar mısınız?
Cevap: Şufa hakkı gerçekleşmedikçe ve iki ortaktan birinin kendi hissesini üçüncü bir kişiye satmasıyla bu hak fiiliyet kazanmadıkça şufa hakkını düşürmek sahih değildir. Fakat iki ortaktan birinin, bağlayıcı bir sözleşmede yan koşul olarak, diğer ortağı kendi hissesini başka bir kişiye satacak olursa şufa hakkını kullanmayacağını taahhüt etmesinin sakıncası yoktur.
Soru 1636: Bir şahıs, kendisine borçlu olan iki kardeşe ait iki katlı evin bir katını kiralamış ve bu iki kardeş, şeran o şahsa takas hakkının doğmasına sebep olacak şekilde, iki yıldır şiddetli taleplere rağmen borcu ödemeyi reddetmişlerdir. Evin değeri ise alacağı meblağdan fazladır; bu durumda, alacaklı eğer takas olarak alacağı meblağ miktarınca o binaya sahiplenir ve onlarla ortak olursa, acaba binanın geri kalan kısmında şufa hakkına sahip olur mu?
Cevap: Sorudaki durumda şufa hakkının yeri yoktur; çünkü şufa hakkı, ortaklardan birinin hissesini satın alarak veya takasla sahiplenerek diğeriyle ortak olması durumunda değil, satıştan önce ortak oldukları malda, ortaklardan birinin kendi hissesini üçüncü bir kişiye satması durumunda söz konusudur. Ayrıca şufa hakkı, bir mülkte ortaklar sadece iki kişi olursa ve ortaklardan birinin kendi hissesini satması durumunda gerçekleşir; ikiden fazla ortak olursa şufa hakkı oluşmaz.
Soru 1637: Bir mülke iki kişi eşit oranda ortaktırlar ve mülkün tapusu da her ikisinin adınadır. Kendi el yazılarıyla düzenlenmiş resmi olmayan bir belge gereğince mülk bu ikisi arasında belirlenmiş sınırlarla bölünmüş ve dağıtılmıştır. Bu durumda, eğer taksim ve ifrazdan sonra bunlardan birisi kendi hissesini üçüncü bir kişiye satmak isterse, sırf mülkün tapusunun ikisinin adına olması nedeniyle öteki ortağa şufa hakkı doğar mı?
Cevap: Satılmış hisse, satış anında ortağın hissesinden ifraz edilmiş ve belli sınırlarla ayrılmış ise, sırf mülkün tapu belgesindeki ortaklıkla şufa hakkı gerçekleşmez.
- KİRA
- MALÎ KEFALET
MALÎ KEFALET
Soru 1682: Banka hesabında bakiyesi olmayan birisi, başka birisi için teminat olarak çek yazabilir mi?
Cevap: Bu gibi meselelerde ölçü, İslâm Cumhuriyeti [ya da bulunulan ülke] kanunlarıdır.
Soru 1683: Bir miktar alacaklı olduğum şahıs, borcunu ödemekte kusur edince, akrabalarından biri borçluya bir süre zaman tanımam şartıyla bana borç miktarı kadar vadeli bir çek verdi ve böylece çekin ödeme süresi doluncaya kadar borçlu borcunu ödemezse, onun borcunu ödeyeceğine dair kefil oldu. Daha sonra borçlu kaçarak gizlendi ve hali hazırda ona ulaşamıyorum. Acaba bütün borcu kefilden almam caiz midir?
Cevap: Eğer borcu ödeyeceğine dair şer'an sahih bir şekilde kefil olmuşsa, vakti geldiğinde alacağınızı istemeniz ve hepsini kefilden almanız caizdir.
- REHİN (İPOTEK)
REHİN (İPOTEK)
Soru 1684: Birisi bankadan aldığı borç karşılığında evini ipotek etmiş ve borcunu ödeyemeden vefat etmiştir. Küçük yaştaki mirasçıları da borcun tamamını ödeyemeyince banka, değeri borç miktarının kaç katı olan eve el koymuş ve zapt etmiştir; bu fazla olan fark miktarının hükmü nedir? Küçük çocuklar ve onların haklarıyla ilgili hüküm nedir?
Cevap: Alacaklının alacağına ulaşmak için ipotekli malı satmasının caiz olduğu yerlerde, onu mümkün olan en yüksek fiyata satması farzdır. Alacaklının talebinden daha yüksek bir fiyata satarsa, kendi hakkını aldıktan sonra geri kalanını şer'î sahibine geri vermesi gerekir. Dolayısıyla söz konusu sorudaki fazlalık miktar mirasçılara aittir.
Soru 1685: Mükellefin belli bir süre için birinden belli bir miktar borç alması ve evini borç karşılığında ona ipotek etmesi ve sonra da aynı evi alacaklı kişiden belli bir meblağ karşılığında belli bir zamana kadar kiralaması caiz midir?
Cevap: Mülk sahibinin kendi malını kiralamasındaki sakıncaya ek olarak, bu tür muameleler, faizli borç elde etmek için yapılan bir hile olup şer'an haram ve batıldır.
Soru 1686: Birisi bir miktar borç karşılığında arsasını bir başkasına ipotek etmiştir. Bunun üzerinden kırk yıldan fazla bir zaman geçmiş, ipotek eden ve alacaklının her ikisi de ölmüşlerdir. İpotek edenin mirasçıları onun ölümünden sonra defalarca alacaklının mirasçılarından arsayı geri istemelerine rağmen onlar bu talebi reddederek arsanın kendilerine babalarından miras kaldığını iddia etmektedirler. Acaba ipotek edenin mirasçılarının, arsalarını onlardan geri almaları caiz midir?
Cevap: Eğer alacaklının borcunu almak için, arsayı sahiplenme hakkı olduğu ve arsanın değerinin de borç miktarı kadar veya ondan daha az olduğu tespit edilirse, arsa, ölünceye kadar da onun tasarrufunda kalmışsa, bu durumda görünüşe göre arsa onun mülküdür. Dolayısıyla da ölümüyle onun bıraktığı maldan ve mirasçılara ulaşan mirastan sayılır. Aksi durumda arsa ipotek edenin mirasçılarına miras olarak ulaşır ve onlar bu mirası onlardan isteyebilirler ve mirasçılar da ipotek edenin borcunu geri bıraktığı maldan düşerek alacaklının mirasçılarına ödemelidirler.
Soru 1687: Bir evi kiralayanın, onu borcu için bir başkasına ipotek etmesi caiz midir, yoksa ipoteğin geçerli olması için ipotekli malın ipotek ettirenin mülkü olması şart mıdır?
Cevap: Ev sahibinin izniyle olursa, sakıncası yoktur.
Soru 1688: Birisine olan borcum karşılığında evimi bir yıllığına ona ipotek ettim ve bununla ilgili olarak bir sözleşme yaptık. Fakat ben sözleşme dışında evin üç yıl onun elinde kalacağı vaadinde bulundum. Acaba ipotek süresi konusunda, sözleşmede yazılmış olan mı geçerlidir, yoksa formalite icabı söz verdiğim süre mi? İpoteğin batıl olduğu farz edilse, ipotek edenle alacaklının ne yapmaları gerekir?
Cevap: İpoteğin süresi konusunda, sözleşme, verilen söz veya buna benzer şeyler ölçü değildir; bu konuda ölçü, borç sözleşmesidir. Dolayısıyla eğer belli bir süre şart koşulmuşsa, o süre dolunca ipotek bozulur; aksi takdirde borç ödeninceye veya alacaklı borçlunun zimmetini berî edinceye kadar ipotek geçerlidir. Ev ipotek olmaktan çıkar veya ipotek sözleşmesinin temelden batıl olduğu anlaşılırsa, ipotek eden alacaklıdan ipotek ettiği malı isteyebilir. Alacaklı da sahibine onu geri vermekten kaçınamaz ve o mala sahih [geçerli olan] ipoteğin sonuçlarını uygulayamaz.
Soru 1689: Yaklaşık iki yıl veya daha fazla bir süre önce, babam kendisine olan bir borcu karşılığında birisine bir miktar altın sikkeyi ipotek olarak vermiş ve vefatından birkaç gün önce de ipotek alan kişinin bunları satmasına izin verdi; ancak bu konuda kendisini bilgilendirmedi. Daha sonra ben babamın ölümünden sonra borçlu olduğu meblağı birinden borç alarak babamın borcunu ödeyip zimmetini berî etmek kastı olmaksızın, sırf ipotek edilen malı ondan alarak başkasına ipotek etmek amacıyla ona verdim. Fakat alacaklı malı teslim etmeyi, mirasçıların hepsinin muvafakat etmesine bağlı kıldığından onların bazıları buna izin vermedi ve sonuç olarak onu geri almak için alacaklıya müracaat ettim; ama o, alacağı karşısında onları aldığını iddia ederek bana geri vermekten kaçındı. Bu konuda şer'an hüküm nedir? Acaba alacaklının, alacağını aldıktan sonra ipotekli malı geri vermekten kaçınması caiz midir? Babamın borcunu ödemekle sorumlu olmadığım ve ona parayı babamın borcunu ödemek için vermediğim göz önünde bulundurulursa, acaba alacaklının o parayı alacağı karşılığında alarak geri vermeme hakkı var mıdır? Yine ipotekli malı bana vermeği diğer mirasçıların muvafakatine bağlı kılabilir mi?
Cevap: Eğer para alacaklıya meyyitin borcunu ödemek kastıyla verilmişse, bu durumda meyyitin üzerindeki borç kalkar, zimmeti berî olur ve ipotekli mal serbest olarak alacaklının yanında emanete dönüşür. Ancak ipotekli mal bütün mirasçılara ait olduğu için onu mirasçıların tümünün muvafakati olmaksızın mirasçıların bazılarına veremez. Eğer paranın ölen kişinin borcu karşılığında ödendiği kesinlik kazanmaz ve alacaklı da bunu itiraf ederse, alacaklı o parayı alacağı karşısında kendisi için alamaz ve kendisine veren kişinin istemesi durumunda geri vermesi farzdır. Böylece meyyitin mirasçıları babalarının borcunu verip ipotekli malı kurtarıncaya veya alacaklıya, hakkını alması için onu satmasına izin verinceye kadar altınlar ipotek olarak onun yanında kalır.
Soru 1690: Malını birine ipotek eden kimsenin, aynı malı ipotekten kurtarmadan önce borcundan dolayı üçüncü bir kişiye ipotek etmesi caiz midir?
Cevap: Önceki ipotekten kurtulmadan, rehin verenin aynı malı, birinci alacaklının izni olmaksızın ikinci kez ipotek etmesi fuzulî olup, sıhhati birinci alacaklının iznine bağlıdır.
Soru 1691: Birisi, kendisine borç olarak belli bir meblağ vermesi için tarlasını başka birine ipotek eder; fakat ipotek alan, belirlenen meblağa sahip olmadığını mazeret göstererek onun yerine tarla sahibine on tane koyun vermiştir. Şimdi her iki taraf da ipoteği çözerek kendi malını almak istiyor; ancak alacaklı kendisine on tane koyunun geri verilmesinde ısrar ediyor. Acaba şer'an böyle bir hakkı var mıdır?
Cevap: İpotek kesin ve sabit bir borç karşılığında olur; sonradan gerçekleşecek borç karşılığında değil. Sorudaki durumda tarla ve koyunların her biri, sahiplerine geri verilmelidir.
- ORTAKLIK
ORTAKLIK
Soru 1692: Bir şirket sahibiyle, sermayenin kullanılmasında benim adıma vekillik yapacak ve her ay hisseme düşen kârdan bana beş bin tümen verecek şekilde sermayesine ortak oldum. Bir yıl sonra bu mal ve kârı karşılığında ondan bir arsa aldım; bu arsanın hükmü nedir?
Cevap: Yatırımda ortaklık ve sermayenin şirket sahibi tarafından kullanılmasının söz konusu olduğu varsayımdaki soruda, elde edilen kazanç eğer şer’an helâl olan bir şekilde elde edilmiş ise, arsayı almanın sakıncası yoktur.
Soru 1693: Kaç kişi kendi aralarında kura çekmek ve adı kurada çıkan kişinin kendisine ait olması şartıyla ortaklaşa bir şey satın alırsa, bunun hükmü nedir?
Cevap: Kura çekmekten maksat, herkesin ortak maldaki hissesini kura çekiminden sonra adına çıkan kimseye kendi rızalarıyla hibe etmekse, bunun sakıncası yoktur. Fakat maksat, ortak malın kura çekimiyle adı kurada çıkan kişinin malı olması ise, bu şer'an sahih değildir. Bunun gibi asıl maksat kaybetme-kazanma (kumar) olursa da sahih değildir.
Soru 1694: İki kişi bir tarla satın almış ve yirmi yıldır ortak olarak orayı ekip biçiyorlar. Şimdi, ortaklardan biri kendi hissesini başkalarına satmak istiyor; acaba böyle bir hakkı var mı, yoksa orayı sadece ortağının mı satın alma hakkı vardır? Eğer hissesini ortağına satmaktan kaçınırsa, acaba ortağının buna itiraz etme hakkı var mıdır?
Cevap: Bir ortağın, diğer ortağı kendi payını kendisine satması için zorlama hakkı olmadığı gibi, başkasına satarsa itiraz hakkı da yoktur; ancak satış işleminden sonra eğer şufa hakkının gerçekleşmesi için bütün şartlar mevcutsa, onu şufa (ortağından satın almada öncelikli olma) hakkına dayanarak alabilir.
Soru 1695: Sanayi ve ticarî şirketlerin veya bazı bankaların satışa sundukları hisse senetlerinin alım satımının hükmü nedir? Şöyle ki, bir hisse senedi satın alındıktan sonra borsada pazarlanmakta, alınıp satılmakta ve böylece fiyatı alış fiyatından yukarı çıkmakta veya aşağı inmekte; alım satımın sermaye üzerinde değil de hisse üzerinde yapıldığı kesindir. Yine eğer bu şirketlerin faize dayalı faaliyetleri olduğu bilinirse veya bu konuda şüphe edilirse hüküm nedir?
Cevap: İşyeri, fabrika, şirket veya banka hisselerinin malî değeri, eğer hisselerin kendisinden kaynaklanır ve malî değeri belirleme yetkisine sahip olan kimsenin hisselere malî değer vermesi sonucu ortaya çıkarsa, bu durumda onun alım satımının sakıncası yoktur. Yine eğer fabrika, şirket, iş yeri ve bankanın değeri ve sermayesi ölçü alınarak hisselerine malî değer verilirse, yani her bir hisse senedi o değer ve sermayenin bir bölümünü temsil ettiği için bir değer belirlenirse, söz konusu şirket, iş yeri ve fabrikanın iş ve faaliyetinin şer'an helâl olması şartıyla alım satımının sakıncası yoktur.
Soru 1696: Biz üç kişi, bir tavuk mezbahasına ve oraya ait mülke ortağız. Koordinasyon eksikliğinden dolayı ortaklığı sonlandırıp ayrılma kararı aldık. Sonuç olarak söz konusu mezbahayı ve mülkü ortaklar arasında açık artırmaya çıkardık ve açık artırmayı bizden biri kazandı. Fakat bu güne kadar bize hiçbir ödemede bulunmamıştır. Acaba bu muamele geçersiz sayılır mı?
Cevap: Bir malın sırf açık artırmaya çıkarılması ve ortaklardan biri veya başka biri tarafından en yüksek fiyatın teklif edilmesi, satışın gerçekleşmesi ve mülkiyetin intikali için yeterli değildir. Hisselerin satışı şer'an sahih bir şekilde gerçekleşmedikçe ortaklık aynen devam eder. Fakat satış sahih bir şekilde gerçekleşirse, müşterinin parayı ödemeyi geciktirmesi satışın batıl olmasına sebep olmaz.
Soru 1697: Şirket kurup resmî işlemlerini tamamladıktan sonra diğer ortakların muvafakatiyle şirketteki hissemi başka birine sattım. Müşteri de onun parasını bana birkaç tane çek ile ödedi; ancak çeklerin karşılığı olmadığından alıcıya gittim, çekleri benden aldı ve şirketteki payımı bana iade etti. Fakat hissem resmi olarak onun adında kaldı. Daha sonra müşterinin bu hisseyi başka birine satmış olduğunu anladım; acaba onun bu satışı sahih midir, yoksa hisselerimi talep etme hakkına sahip miyim?
Cevap: Sizinle muameleyi feshettikten sonra hisseleri satmışsa, bu durumda onun bu satışı fuzulî olup geçerliliği sizin izninize bağlıdır. Ama satışı feshetmeden önce o hisseyi üçüncü bir kişiye satmış ise, bu durumda bu satışın sıhhatine hükmedilir.
Soru 1698: İki erkek kardeşe babalarından bir ev miras kalmıştır ve kardeşlerden biri evi bölerek veya satarak diğerinden ayrılmak istiyor. Ancak diğeri ne evi bölmeyi, ne de kardeşinin hissesini satın almayı veya hissesini ona satmayı kabul ediyor; böylece onun tüm çözüm yollarını reddediyor. Bu nedenle birinci kardeş mahkemeye başvurdu ve mahkeme de davanın sonuçlanması için evin adlî uzman (bilirkişi) tarafından incelenmesine karar verdi. Araştırma sonucu, bilirkişi, evin bölünemeyeceğini ve ortaklığın sona ermesi için ya birisinin hissesini diğerine satması gerektiğini veya evin üçüncü bir kişiye satıldıktan sonra parasının ortaklara teslim edilmesi gerektiğini bildirdi; mahkeme de onun görüşünü kabul ederek onadı. Böylece ev açık artırmayla satıldıktan sonra parası ortaklara teslim edildi. Acaba bu satış geçerli midir ve kardeşlerin her birinin o paradan kendi hissesini alması caiz midir?
Cevap: Bunun sakıncası yoktur.
Soru 1699: Ortaklardan biri şirketin parasıyla bir mülk satın alarak onu eşinin adına geçirdi. Acaba bu muamele ortakların hepsine mi aittir ve mal ortakların hepsinin mi sayılır? O şahsın eşi, kocası izin vermese bile şer'an söz konusu mülkü ortakların hepsinin adına geçirmekle yükümlü müdür?
Cevap: Eğer o kişi, söz konusu malı kendisi veya eşi için sorumlu olduğu toplam bedel üzerinden satın almış ve daha sonra şirket malından ödemişse, bu mülk kendisine veya eşine aittir ve onlara yalnızca diğer ortakların mallarının oranı kadar borçludur. Fakat onu bizzat şirketin kendi malıyla satın almış ise, bu durumda muamele ortakların hissesi oranında fuzulî olup geçerliliği ortakların iznine bağlıdır.
Soru 1700: Acaba mirasçılardan bazılarının veya vekillerinin diğer mirasçıların onayı olmaksızın muşa (ifraz edilmemiş ortak) malı kullanmaları veya muamele yoluyla onda tasarrufta bulunmaları caiz midir?
Cevap: Ortaklardan hiçbirinin, diğerlerinin izni veya rızası olmaksızın ortak malı kullanmaları caiz değildir. Yine ortaklardan birinin diğer ortakların izni veya rızası olmaksızın ortak mallarla muamele yapması doğru [sahih] değildir.
Soru 1701: Ortaklardan bazıları muşa mülkü (ifraz edilmemiş ortak mülkü) satarsa veya başka birisi satar da bazı ortaklar buna izin verirlerse, acaba bu satış, diğer ortakların rızası olmadan hepsinden taraf bütün ortaklar için geçerli ve sahih midir? Yoksa bu satışın onlar için geçerliliği hepsinin rıza ve kabulüne mi bağlıdır? Eğer bütün ortakların rızası şartsa, acaba malda ortaklığın, ticarî bir şirket içinde olmasıyla normal bir şirket içinde olması arasında fark var mıdır? Şöyle ki, normal şirkette ortakların tümünün rızası şart olduğu halde ticari şirkette şart olmasın?
Cevap: Satış, sadece onu satan veya satışına izin veren kişinin kendi hissesinde sahih ve geçerlidir; diğer ortakların hissesinde ise her birinin kendi iznine bağlıdır. Bu konuda ortaklık veya şirket türleri arasında hiçbir fark yoktur.
Soru 1702: Bir kişi bankayla ortaklaşa konut yapmak için bankadan bir miktar borç para alır. Evi yaptıktan sonra doğal afetlere karşı onu bankada sigortalatır. Şu anda evin bir bölümü yağmur veya kuyu suyunun sızmasıyla zarar görmüş olup, onarımı için bir miktar paraya ihtiyaç vardır. Fakat banka bu konuda sorumluluk kabul etmiyor ve sigorta şirketi de bu hasarın karşılanmasının sözleşmeye aykırı olduğunu söylüyor. Bu durumda tazminat sorumlusu kimdir?
Cevap: Sigorta şirketi, sigorta sözleşmesi kuralları dışındaki hasarlardan sorumlu değildir. Evin tamir masrafları ve başka birinin tazminatıyla yükümlü olmadığı zararlar ev sahibine aittir. Banka da eğer sivil ortaklık sözleşmesi çerçevesinde binaya ortaksa, bu durumda hissesi oranında zararı ödemelidir; hasarın özel bir şahsa isnat edilmesi durumu müstesna.
Soru 1703: Üç kişi, birlikte iş yapmak için ortaklaşa bazı iş yerleri satın aldı, ancak ortaklardan biri diğerleriyle bu dükkânları kullanma, kiralama veya satma konusunda anlaşmayı reddediyor. Bu konuda soru şudur:
a) Ortaklardan birinin diğer iki ortağın izni olmaksızın kendi hissesini satması veya kiraya vermesi caiz midir?
b) Diğer iki ortaktan izin almaksızın o yerlerde işe başlaması caiz midir?
c) Bu yerlerden birini kendisine alıp ötekileri diğer iki ortağa vermesi caiz midir?Cevap:
a) Ortaklardan her birinin kendi ortak hissesini diğer ortakların izni olmaksızın satması caizdir.
b) Ortaklardan herhangi birinin, diğerlerinin rızası olmaksızın ortak mallarda tasarruf etmesi caiz değildir.
c) Ortaklardan hiçbiri diğer ortakların onayı olmadan kendi başına ortak maldan kendi hissesini ayıramaz.Soru 1704: Bir bölgenin ahalisi, ağaçlık bir alanda bir hüseyniye yapmak istiyorlar. Fakat söz konusu yerde hissesi olan bazıları buna rıza göstermiyorlar; bu durumda orada hüseyniye yapmanın hükmü nedir? Eğer bahsi geçen arsanın enfalden veya şehrin umuma ait yerlerinden olma ihtimali varsa hüküm nedir?
Cevap: Eğer arsa ahalinin ortak mülkü olursa, bu durumda orada tasarruf etmek bütün ortakların iznine bağlıdır; fakat enfalden ise bu durumda kullanma yetkisi İslâm Devleti'nin elindedir ve devletin izni olmaksızın orada tasarruf etmek caiz değildir. Eğer şehrin umuma ait yerlerinden olursa, yine hüküm aynıdır.
Soru 1705: Eğer mirasçılardan biri, ortak oldukları bağdan kendi hissesinin satılmasına razı olmazsa, acaba diğer mirasçıların veya devlet kurumlarından birinin onu buna zorlaması caiz midir?
Cevap: Bölünmesi ve payların ayrılması mümkün ise, ortaklardan hiç birinin ve diğer kişilerin, ortaklardan birini payını satmaya zorlama hakkı yoktur ve bu tür durumlarda her ortağın yalnızca diğerlerine payını ayırmasını isteme hakkı vardır. Ancak İslam hükümeti tarafından ağaçların bulunduğu bir bahçenin bölünmesi ve ayrılmasına ilişkin özel yasal düzenlemeler yapılmış ise, bu durumda bu düzenlemelere uyulması farzdır. Ama eğer ortak mülkiyet ayrılamaz ve bölünemezse, ortaklardan her biri diğer ortağı kendi payını satmaya veya almaya mecbur bırakmak için şer'î hâkime başvurabilir.
Soru 1706: Dört erkek kardeş, sahip oldukları ortak mülkte birlikte yaşarlar, birkaç yıl sonra ikisi evlenir ve her biri küçük erkek kardeşlerinden birine bakmayı ve onun evlilik hazırlıklarını yapmayı taahhüt eder, ancak taahhütlerini yerine getirmezler. Sonuç olarak iki küçük kardeş kendilerinden ayrılmaya ve ortak mallarını bölmeye karar verdiler. Şer’i açıdan ortak malın onların arasında nasıl bölünmesi gerekir?
Cevap: Eğer birisi, ortak malı kendisi için kullanıyorsa, ortak malı kişisel kullanımı için kullanmayan diğer ortaklara da hisseleri oranında yaptığı harcamaya karşılık borçludur. Sonuç olarak, kendi mülkünden yaptığı harcamanın karşılığını vermesini isteyebilir ve geriye kalan ortak malı da aralarında eşit olarak bölebilirler. Ya da ilk önce ortak maldan hiç harcamayanlara veya diğerlerinin aldığından daha az alanlara her biri eşit oranda almış olacak şekilde verirler, sonra geri kalan malı aralarında eşit olarak bölüştürürler.
Soru 1707: ÇAYKUR [Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü] şehirlerdeki çay satıcılarını kuruma üye ve ortak olmaya zorluyor; acaba söz konusu kurumun satıcıları ortaklığa zorlaması caiz midir? Ve acaba zorlamayla olan bu ortaklık sahih [geçerli] midir?
Cevap: Eğer ÇAYKUR, çay satıcılarına şehirlerde birtakım imkânlar sağladığında ve dağıtmaları için onlara çay verip benzeri hizmetler sunduğunda, onlara ÇAYKUR’a ortak olmayı ve kendilerinden başkalarıyla alış veriş yapmamayı şart koşarsa, bu şartın mahzuru yoktur ve bahsi geçen ortaklık sakıncasızdır.
Soru 1708: Şirket müdürlerinin veya sorumlularının, elde edilen kârları hisse sahiplerinden izin almaksızın hayır işlerde harcamaları caiz midir?
Cevap: Ortaklardan her birinin ortak maldan elde edilen kâr payı ve onu harcama yetkisi o payın sahibine aittir. Dolayısıyla başka bir kişi onun vekâletini almaksızın veya ondan izin almaksızın o maldan harcama yaparsa, hayır işlerde harcamış olsa bile bunu tazmin etmekle yükümlüdür.
Soru 1709: Bir işyerinde üç kişi ortak olup, birinci ortak sermayesinin yarısını, diğer iki ortak da her biri sermayesinin dörtte birini ödemiş ve kârın aralarında eşit olarak paylaştırılacağı konusunda anlaşmışlardır. Ancak ikinci ve üçüncü ortak işyerinde aktif ve sürekli olarak çalışıyorken, birinci ortak orada çok az çalışmaktadır; acaba bu ortaklık söz konusu şartla sahih midir?
Cevap: Şirket sözleşmesinde, ortaklardan her birinin sermaye olarak ödedikleri sermayede eşitlik şart olmayıp, yatırım miktarı farklı olsa bile ortaklar arasında kârın eşit olarak dağıtılması şartında bir sakınca yoktur. İş yerinde çalışmaya gelince; eğer şirket sözleşmesinde bu konuda hiçbir şey belirtilmemişse, ortaklardan her biri çalıştığı miktarda yaptığı işin emsalinin ücretini alma hakkına sahiptir.
Soru 1710: Devlet ve özel sektör tarafından ortaklaşa kurulan bir şirketin idari işleri, şirkette hisse sahibi olanların temsilcileri tarafından denetlenmektedir. Yöneticilerin ve diğer çalışanların şirketin nakliye araçlarını kişisel işleri için normal denecek ölçüde kullanmaları caiz midir?
Cevap: Şirkete ait nakliye araçlarının ve diğer malların, şirketin işleriyle ilişkisi olmayan yerlerde kullanımı hisse sahiplerinin veya onların temsilcilerinin iznine bağlıdır.
Soru 1711: Kanuna ve şirket esas sözleşmesine göre uyuşmazlıkların çözümü için bir tahkim kurulunun oluşturulması zorunludur; ancak söz konusu kurul üyeler tarafından oluşturulmadıkça görevlerini yerine getiremez. Hâlihazırda hissedarlardan %51'i kendi haklarından vazgeçtikleri için böyle bir kurulun kurulmasını talep etmiyorlar. Haklarından feragat edenlerin, haklarından feragat etmeyen diğer pay sahiplerinin haklarını korumak için bu kurulun oluşumuna katılmaları farz mıdır?
Cevap: Eğer şirket üyeleri, kanun ve şirket iç düzenlemelerine dayanarak gerekli hallerde hakem heyeti oluşturma taahhüdünde bulunmuşlarsa, taahhütlerini yerine getirilmeleri farzdır.
Üyelerin bazı haklarından feragat etmeleri, hakem heyetinin oluşturulmasına ilişkin yükümlülüklerini yerine getirmemelerini caiz kılmaz.Soru 1712: Ortak sermayeyle ticaret yapan iki kişi, hava parası da ortak olan bir yerde iş ortağıdırlar ve yılsonunda, kâr ve zararları belirleyip bölüşüyorlar. Son zamanlarda, ortaklardan birisi günlük işini bırakıp sermayesini çekerken, diğer ortak o yerde ticarete devam ediyor. Şu anda ayrılan ortak diğer ortağın kendisi için yapmış olduğu özel muamelelerde de ortak olduğunu iddia etmektedir; bu konuda hüküm nedir?
Cevap: Sırf ticarethanenin mülkünde veya hava parasında ortak olmak, ticarette ve ondan elde edilen kârda ortak olmak için yeterli değildir; bunun için ticaret sermayesine de ortak olmak gerekir. Dolayısıyla ortak malda ortakların hissesi sahih bir şekilde taksim edilip her biri sermayesini aldıktan sonra ortaklardan birisi ticarethanede ticaretini sürdürürse, sermayesini alan kişinin diğer kişinin ticaretinde hiçbir hakkı yoktur; sadece hissesi oranında ticarethaneden kira veya emsalinin ücretini isteyebilir. Ancak ortak sermaye taksiminden önce ticareti sürdürmüş olursa, öteki ortağın sermayedeki ortaklığı oranında birinci ortağın ticaretinde hakkı vardır.
Soru 1713: Eline geçecek olan malını İslâm ve hak mektebe aykırı düşünceleri yaymakta harcama ihtimalini göz önünde bulundurarak kız kardeşimin kendi mallarını elde etmesini engellemem ve şirketteki hissesini ayırıp hakkını ona vermekten kaçınmam uygun mudur?
Cevap: Ortaklardan hiçbirinin, diğer bir ortağın ayrılmasını engellemeye hakkı yoktur. Yine, ortaklardan birisi eğer mal varlığını alırsa, malını kötülük ve günah yolunda veya harcama yapılması caiz olmayan işlerde kullanacağı endişesiyle onun mallarına ulaşmasına engel olamaz. Bilakis her ne kadar mallarını haram işlerde kullanması onun kendisine haram olsa da bu konuda onun isteğini yerine getirmeleri farzdır. Nitekim diğerlerinin de onu, eğer mallarını harcanması caiz olmayan yerlerde harcarsa, kötü işlerden alıkoyması farzdır.
Soru 1714: Köyümüzde, çiftçilere geçmiş ata ve ecdatlarından kalan ve alanı on hektarı bulan bir gölet vardır ve her yıl kışın su burada toplanıyor ve zamanı gelince tarla ve bahçelerin sulanmasında kullanılıyor. Şu anda devlet, ortasına geniş bir yol yaptı ve sadece beş hektarı kaldı. Acaba geriye kalan miktar, belediyenin malı mı sayılır yoksa çiftçilerin malı mıdır?
Cevap: Eğer gölet, çiftçilerin atalarının mülküyse ve onlara miras yoluyla geçmişse, geri kalanı onların mülkü olarak kabul edilir ve hükümetin bu konuda özel yasaları olmadıkça belediyenin o gölet üzerinde hakkı yoktur.
- HİBE
HİBE
Soru 1715: Baliğ olmayan yetimin ettiği hediyeyi kullanmak şer'an caiz midir?
Cevap: Şer'î velisinin iznine bağlıdır.
Soru 1716: Bir arsaya ortak olan iki kardeşten biri, kendi hissesini karşılıklı hibe yöntemiyle büyük kardeşinin oğluna bağışlamış ve ona teslim etmiştir. Acaba hibe eden kişinin evlâtlarının, babalarının ölümünden sonra bu hissede miras iddia etme hakları var mıdır?
Cevap: Ölen kardeşin hayattayken o arsadaki hissesini kardeşinin oğluna bağışlayarak teslim ettiği ve onun yetkisine bıraktığı ispatlanırsa, ölümünden sonra mirasçılarının o arsada hiçbir hakkı yoktur.
Soru 1717: Birisi babasının arsasında onun için bir ev yapmış ve babası hayattayken aynı bina üzerinde babasının izniyle kendisi için de bir kat çıkmıştır. O kişinin babasının vefatından birkaç yıl sonra öldüğü ve oranın hediye olduğuna veya nasıl kullanılacağına dair herhangi bir vasiyetname veya belgenin bulunmadığı dikkate alındığında, acaba ikinci kat onun malı mıdır ve ölümünden sonra mirasçılarına intikal eder mi?
Cevap: Eğer oğul, kendi mülkiyetinde olan ikinci katın inşaat masraflarını ödemişse ve orası babasının yaşamı boyunca herhangi bir ihtilaf olmaksızın kendi mülkiyetinde kalmışsa, o evin şer'an ona ait olduğuna hükmedilir ve ölümünden sonra onun mal varlığından sayılır ve mirasçılarının olur.
Soru 1718: Ben on bir yaşındayken babam sahip olduğu evlerden birinin tapusunu resmi olarak benim adıma, bir arsayla başka bir evin yarısını da kardeşimin adına ve bu evin diğer yarısını ise annemin adına geçirmiştir. Babamın ölümünden sonra diğer mirasçılar babamın benim adıma geçirdiği evin şer'an bana ait olmadığını ve babamın bu eve el konulmaması için onu benim adıma geçirdiğini iddia ediyorlar. Oysa babamın kardeşim ve annemin adına geçirdiği mülklerin onlara ait olduğunu itiraf etmekteler. Babamın bu konuda herhangi bir vasiyetinin olmadığı ve bu olaya şahit olan biri de olmadığı göz önünde bulundurulursa, hüküm nedir?
Cevap: Babanın hayattayken malından bazı mirasçılara bağışladığı ve ona devrettiği ve bunu ispat için tapusunu da resmi olarak onun adına geçirdiği mallar, şer'an onun malıdır. Diğer mirasçıların, babalarının o malı ona vermediğini ve onun adına düzenlenen resmi belgenin sahte olduğunu sahih bir şekilde ispat etmedikçe, onu rahatsız etmeye hakları yoktur.
Soru 1719: Kocam ev yapmakla meşgulken ben de ona yardım ediyordum ve bu da maliyetlerin düşmesine ve evin inşaatının bitmesine sebep oldu. Onun kendisi de defalarca bana, eve ortak olduğumu ve ev yapımı bittikten sonra üçte birini benim adıma geçireceğini söylemişti. Fakat o bunu yapamadan önce öldü ve şimdi de elimde benim iddiamı ispatlayacak herhangi bir belge veya vasiyet yoktur; bu konuda hüküm nedir?
Cevap: Sırf ev yapımında yardım etmek veya sırf sizi eve ortak edeceğini vadetmesi sizin evin mülküne ortak olmanıza sebep olamaz. Dolayısıyla muteber bir yolla kocanızın hayattayken evin bir bölümünü size bağışladığı ispatlanmazsa, sizin o evde kendi miras payınızdan başka hakkınız yoktur.
Soru 1720: Eşim aklî dengesi yerindeyken banka görevlisini çağırarak hesabındaki parasını bana hibe etti ve bankadan para çekme hakkının bana ait olması için gerekli belgeleri imzaladı. Bu olaya hastane müdürüyle banka görevlisi de tanık oldu. Böylece banka bana çek defteri verdi ve ben bir ay boyunca o hesaptan belli bir meblağ çektim. Bir buçuk ay geçtikten sonra oğlu kocamı bankaya götürdü; aklî dengesi ve şuuru yerinde olmadığı halde, "Bankadaki para eşinize mi ait?" diye sordular. O da başıyla işaret ederek olumlu cevap verdi. Tekrar ona, "Bu para evlâtlarınıza mı ait?" diye olduğunu sordular; o yine aynı şekilde olumlu cevap verdi. Acaba bu mal bana mı aittir, yoksa eşimin evlâtlarına mı?
Cevap: Hibede mülkiyetin oluşması için bağışlanan malı teslim almak şart olduğundan ve bankadaki parayı almak için sırf belge imzalanması ve çek defteri verilmesi yeterli olmadığından bu hibe şer'an geçerli ve sahih değildir. Kocanızın aklî dengesinin yerinde olduğu dönemde onun izniyle kendiniz için bankadan çektiğiniz para size aittir. Ancak eşinizin bankadaki geri kalan parası, ölümünden sonra onun mirasından sayılır ve mirasçılarına aittir ve kocanızın aklî dengesini kaybettiği dönemdeki ikrarının da bir geçerliliği yoktur. Bu konuda herhangi bir kanun varsa ona uyulması gerekir.
Soru 1721: Acaba çocukların, anneleri hayattayken onun kullanması için satın aldıkları eşyalar ölümünden sonra onun mirasından sayılacak şekilde ona ait mallardan mı sayılır?
Cevap: Eğer çocuklar söz konusu eşyaları ona hediye etmiş ve onun yetkisine bırakmışlarsa, annelerinin şahsi mallarından olup ölümünden sonra onun mirasından sayılır.
Soru 1722: Kocanın hanımı için satın aldığı altın takılar, acaba eşine mi aittir, yoksa kocanın malından olup ölümünden sonra mirasçıları arasında bölüştürüleceği ve eşinin de kendi payına düşeni alacağı mirasından mı sayılır?
Cevap: Eğer bu takılar, karısının elinde ve yetkisindeyse ve karısı, kendi mülkünde tasarruf ettiği gibi onlarda tasarruf ediyorduysa, aksi ispat edilmediği takdirde onun mülkü olduğuna hükmedilir.
Soru 1723: Karı kocaya evlilik hayatları boyunca verilen hediyeler, kadının mı, kocanın mı yoksa her ikisinin mi malıdır?
Cevap: Durum, hediyelerin erkeklere veya kadınlara has ya da birinin veya her ikisinin kullanabileceği şeylerden olmasına göre değişir. Dolayısıyla eğer görünürde eşlerden sadece birine hediye edilmişse, o mal onundur; ama eşlerin ikisine de ortaklaşa hediye edilmişse, ikisinin ortak malıdır.
Soru 1724: Bir kimsenin karısını boşaması durumunda, kadın düğün sırasında kendisine ailesi tarafından verilen yatak, halı ve elbise gibi eşyaları kocasından isteyebilir mi?
Cevap: Bu eşyalar eğer kadının kendi ailesinden aldığı veya kendisi için satın aldığı ya da bi